Gökyüzü neden mavidir?


Bu işin daha ilginç bir yanı var.Güneşin ışığı ne renktir, hiç düşündünüz mü? Çoğunuzun sarı diyeceğine eminim.
Güneş ışığı beyazdır, yani bir renk değildir, bütün renklerin karışımıdır.Bunun ispatı ise çok kolaydır.
Eğer evinizde kristal bir avize varsa, bir parçasını annenize belli etmeden alın ve güneşe doğru tutun.
Kristalin ışığı kırarak aynı gökkuşağının renkleri gibi ayrıştırdığını göreceksiniz.
Bilindiği gibi, güneşin beyaz ışığı aslında mor, mavi, yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı renklerin karışımıdır.
Güneşten çıkarak atmosferimize kadar yol alan güneş ışınlarının çoğunluğu teğet geçerken, bir kısmı atmosferimiz tarafından emilir.
Bu ışık atmosferden geçerken mor tarafındaki ışıklar, kırmızı tarafındakine göre daha fazla dağılırlar ve atmosferde çoğunlukla mavi renk kırılarak yeryüzüne yansıtılır.
Bu durumda biz gökyüzünü mavi renkte görürken, güneşi de beyaz-sarı karışımı bir renkte görürüz.
Atmosferimiz olmasaydı, güneşi yine parlak bembeyaz renkte görecek ancak bütün gökyüzü geceleri olduğu gibi karanlık olacak, güneşle beraber diğer yıldızlar da görünüyor olacaktı.
Peki aslında beyaz renk olan güneş ışınları yukarıda bahsedilenler nedeniyle sarı renk görülüyor da, güneş ufka yaklaşıp batarken nasıl turuncu, hatta kıpkırmızı bir renk alabiliyor? Güneş ufukta alçaldığı zaman, açısı nedeni ile gözümüze ulaştığı mesafe de uzadığından, ışınları ona bakanlara daha çok yol kat ederek ulaşır.
Bu, ışınların havada daha çok molekül ve parçacık arasından geçmesi, onlar tarafından daha çok yansıtılması ve dağıtılması demektir.
Böylece güneş ufukta alçalmaya, batma noktasına doğru gelmeye başlayınca, o anda tepesinde bulunduğu yerlerde kırmızı dışındaki renkler atmosfer tarafından emildiği için gökyüzü mavi, güneş sarı renkte görüldüğü halde, güneşi ufukta görenlere kırmızı ve biraz da turuncu renkler ulaşır.

Facebook Twitthis Furl

Vücudumuz


İnsan vücudunda yaklaşık 100 trilyon hücre vardır.
Her dakika bunlardan 300 milyonu ölür.
Eğer sürekli olarak yenilenmeselerdi, bütün hücreler 330 gün içinde ölecekti.
Su, vücudun %69'unu teşkil eder.
Normal bir insanda yaklaşık 47 litre su vardır.
Teneffüs, terleme ve boşaltım ile her gün 2.4 litre su kaybedilir.
Su, vücuttaki çoğu dokunun %20 ile %80'ini ,beyin dokusunun ise %85'ini oluşturur.
Eğer 73 kilogramlık bir insanın vücudundaki suyun tamamı çıkarılacak olsaydı, geriye sadece 29 kilogramlık bir vücut kalacaktı.
Su dışında vücutta birçok madde daha mevcuttur.
Mesela normal bir vücutta, küçük bir sundurmayı yıkayacak kadar sönmüş kireç, 7 büyük sabun kalıbı yapacak kadar yağ, orta boy bir kavanozu dolduracak kadar şeker, 6 tuzluğu dolduracak kadar tuz, 9 bin kurşun kalem yapacak kadar karbon(13kg), 2 bin 2 yüz tane kibrit yapacak kadar fosfor, 25 milimetrelik bir çivi yapacak kadar demir, bir kaşık sülfür ve 30 gram diğer metaller bulunur

Facebook Twitthis Furl

Osuruk Nedir? Nasıl Osururuz? Çıkmayan osuruğum nereye gider?

Osuruk vücuttaki toksinleri atmanın bir yoludur. Mide ve bağırsaklarda biriken aşırı miktardaki gazın baskı yapması sonucunda osururuz.. Osuruklar ana olarak beş çeşit gazdan oluşur; Nitrojen(N2), karbondioksit(CO2), hidrojen(H2), metan(CH2), oksijen(O2) Bunlardan metan patlayıcıdır. Yandığı takdirde mavi renk, güçlü bir alevi olur. Bunu kendi kıçınızda denemeyin… Tabi bunlar tek başına osuruğa o kokuyu vermezler. Kokunun nedeni karbon(C) ve sülfürdür(S).

Nasıl osururuz?

Ağzımızı her açışımızda içeri hava girer ve döngü başlar. Tahmin edeceğiniz üzere, içeri giren hava dışarı çıkmak zorundadır. Bu durumda hava, sekiz metrelik bir sindirim tünelinden geçtikten sonra dışarı çıkabilir. Hava, önce midemize girer. Bu sırada hala sadece oksijen ve nitrojenden oluşan havanın bir kısım oksijeni burada emilir, geri kalan mideden bağırsağa geçer. Fermantasyon sonucu ortaya çıkan karbondioksit de birleşime katılır.

Osuruğa gürültülü, yüksek ve sulu sesi ile kokusunu verebilmek için bağırsaklarda protein ve karbonhidrat olması gerekir. Sindirim sırasında bakteriler fermente olup kalan besinlere saldırır. Bu sırada diğer gazlar üretilir. Bazı yiyecekler gaz yapar; lahana gibi selüloz açısından zengin besinler, fasulye, mantar…

Çıkmayan osuruğum nereye gider?

Çıkmak isteyen gaz içerde durmaz. Kaale almayabilirsiniz, bastırmaya çalışabilirsiniz, suçu başkasına atabilirsiniz, ama eninde sonunda kokulu gerçek ortaya çıkacaktır. Zaten osurmazsak vücudumuzdaki toksinler tekrar kana karışıp bizi zehirler. Aynı zamanda da karın bölgesinde şişkinlik ve ağrıya neden olur. Daha az osuruğun sırrı, yemek yerken konuşmamaktır. Eğer yemek yerken konuşursanız, gaz bir delikten içeri girecek ve bir başka delikten de dışarı çıkmak isteyecektir.
Çıkarken ne olduğunu anlamadığın şey işte bu

Bu mesajı eğer 5 kişiye gönderirsen fasulye yediğin zaman OSURMAZSIN
Bu mesajı eğer 10 kişiye gönderirsen osursan da KOKMAZ
Bu mesajı eğer 20 kişiye gönderirsen hayatta bir daha OSURMAZSIN
Bu mesajı eğer kimseye göndermeden silersen hayat boyu durmadan OSURURSUN

Facebook Twitthis Furl

Rum Ateşi'ni kimleri yaktı?


2.Sultan Mehmet İstanbul'u kuşattığı zaman donanması boğazı geçerken donanmanın üzerine Galata'daki şimdiki Yer Altı Camii'nin bulunduğu yerden, Saray Burnu'ndan ve Kız Kulesi'nden Rum Ateşi denilen özel bir karışımdan yapılmış, çok zor sönen ateş yağdırılmıştı.

Fetih gerçekleştirilip İstanbul alındıktan sonra padişahların tahta çıkışlarında ve bayramlarda Kız Kulesi'ne yerleştirilen toplar bu kez şenlik için ateşlenmeye başladı.

Facebook Twitthis Furl

Piramitlerin sırrı

Pramitlerin her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir.
-Bu taşları temin etmek için en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır.
-Bu taşların nasıl getirildiği bilinmemektedir.
-Pramit kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir.(Doğdugu ve tahta tahta çıktığı günler)
-Mumyalarda radyoaktif madde bulunuyor.Bu yüzden mumyaları ilk kez bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür.
-Pramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.
-Kirletilmiş suyu, birkaç gün pramit'in içine bırakırsanız suyu arıtılmış olarak bulursunuz.
-Pramit'in içerisinde süt birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir.
-Bitkiler pramit'in içinde daha hızlı büyürler.
-Pramit'in içine bırakılmış su 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir.
-Çöp bidonu içindeki yemek artıkları hiç koku yapmadan pramit içinde mumyalaşır.
-Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir pramit'in içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.
-Pramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur araştırmacıların çoğu ya içinde kayboldu ya da aynı yerde birkaç tur attılar.Ancak içlerini göremediler.
-Pramitlerin içi yazın soğuk, kışın sıcak olur.

Facebook Twitthis Furl

Uçaklar arkalarında niçin bulut bırakıyorlar?


Bu, çocukların gökyüzüne bakarak en sık sordukları sorulardan biridir.

Kim bilir kaçımız, kaçamak cevaplar vermiş, uçağın motorlarından çıkan duman olduğunu söylemiş ama aynı yükseklikte uçan her uçakta aynı şeyin olmadığını açıklayamamışızdır.

Bir bulutun oluşabilmesi için, havanın, yeryüzünden buharlaşan suyu absorbe edemeyecek, yani içine alamayacak kadar düşük sıcaklık ve basınçta olması, bir de bulutu oluşturacak su damlacıklarının etraflarında tutunabilecekleri toz parçacıklarının olması gereklidir.

Yerden 10 bin metreden fazla yükseklikte uçan yolcu ve savaş uçaklarının uçtuğu bu yükseklikte normal şartlarda hava çok temizdir, hiç toz yoktur, yani bir bulutun oluşması için gereken şartlardan biri eksiktir.

Bilindiği gibi jet uçaklarının motorları, ön taraflarından havayı alarak, yakıt ile yakar ve işlev tamamlandıktan sonra, arka taraflarındaki küçük çaptaki egzozdan büyük bir basınç ile dışarı verirler.

Bu motorların aldıkları hava ile birlikte giren su buharı, motorun içinde daha da koyu hale gelerek dışarıdaki çok soğuk havanın üzerine püskürtülür.

Buna teknik dilde 'sublime' olma olayı denir.

Yani buhar halindeki suyun, sıvı hale geçmeden, doğrudan donması, buz haline geçmesidir.

Aslında uçakların arkalarında bıraktıkları bulut, insan yapısı bir buluttan başka bir şey değildir.

Soğuk havada verdiğimiz nefes havada nasıl buharlaşıyorsa onun gibi bir şeydir.

Deniz seviyesinde, yüksek sıcaklık ve basınçta buharlaşan suyu hava kolayca absorbe eder.

Yükseklik arttıkça, hava sıcaklığı ve basınç düştükçe, hava artık su buharını içine alamaz hale gelir.

Ancak bulutun oluşması için bir üçüncü şart daha vardı, yani toz parçacıkları.

İşte burada toz parçacıklarının görevini, uçağın motorlarından egzost olarak çıkan yakıt parçacıkları yerine getirir.

Bu sayede bir bulutun oluşması için üç şart da yerine getirilmiş olur ve motorların gerisinde uzun, ince bir bulut oluşur.

Esasında alçak irtifada uçan uçaklarda da aynı şey oluşur, motorlardan su buharı salınır ama düşük ısı, nem miktarı, rüzgar yönü gibi etkenler tam oluşmadığı için uçakların arkasında beyaz bulut oluşmaz.

İlave edelim ki, bu olayda uçağın ve motorlarının cinsi ve kapasitesinin hiçbir etkisi yoktur.

Facebook Twitthis Furl

Buz tabakası niye suda batmaz?


Sular her zaman yüzeyden donarlar ve buz her zaman suyun üzerinde yüzer, dibe batmaz. Eğer suyun tüm diğer sıvılar gibi soğudukça yoğunluğu artsaydı, yani buz suyun dibine batsaydı, bu durumda okyanuslar, denizler ve göllerde, donma alttan başlayacaktı. Alttan başlayan donma yüzeyde soğuğu kesecek bir buz tabakası olmadığı için, yukarı doğru devam edecekti. Böylece Dünya'daki göllerin, denizlerin ve okyanusların çok büyük bölümü dev birer buz kütlesi haline gelecekti. Böyle bir Dünya'nın denizlerinde hiçbir canlı yaşayamazdı. Denizlerin ölü olduğu bir ekolojik sistemde kara canlılarının varlığı da mümkün olamazdı. Kısacası Dünya, eğer su normal davransaydı, ölü bir gezegen olacaktı.
Bilinen tüm maddeler ısıları düştükçe büzüşürler. Bilinen tüm sıvılar da yine ısıları düştükçe büzüşür, hacim kaybederler. Hacim azalınca yoğunluk artar ve böylece soğuk olan kısımlar daha ağır hale gelir. Bu yüzden sıvı maddelerin katı halleri, sıvı hallerine göre daha ağırdır. Ama su, bilinen tüm sıvıların aksine, belirli bir ısıya (+4' C'ye) düşene kadar büzüşür, ama sonra birdenbire genleşmeye başlar. Donduğunda ise daha da genleşir. Bu nedenle suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir. Yani buz, aslında normal fizik kurallarına göre suyun dibine batması gerekirken, su üstünde yüzer.
Suyun yukarıda anlatılan özelliği, Dünya üzerindeki denizler açısından çok önemlidir. Eğer bu özellik olmasa, yani buz suyun üzerinde yüzmese, Dünya üzerindeki suyun çok büyük bir bölümü tamamen donar, göllerde ve denizlerde hiçbir yaşam kalmazdı. Bu gerçeği biraz daha detaylı olarak inceleyelim. Dünya'nın pek çok yerinde soğuk kış günlerinde ısı 0' C'nin altına düşer. Bu soğuk elbette denizleri ve gölleri de etkiler. Bu su kütleleri giderek soğurlar. Soğuyan tabakalar dibe doğru çöker, daha sıcak kısımlar yüzeye çıkar, ama bunlar da havanın etkisiyle soğur ve yine dibe doğru çöker. Ancak bu denge sıcaklık, 4' C'ye gelince birden değişir, bu kez ısının her düşüşünde, su genleşmeye ve hafiflemeye başlar. Böylece 4' C'lik su en altta kalır. Daha yukarıda 0' C, onun üstünde 2' C, böylece devam eder. Suyun yüzeyi ise 0' C'ye vararak donar. Ama sadece yüzey donmuştur. Yüzeyin altında kalan 4' C'lik bir su tabakası, balıkların ve diğer su canlılarının yaşamlarını sürdürmeleri için yeterlidir.

Facebook Twitthis Furl

Türkiye'de ilk demiryolu ne zaman yapıldı?


Sultan Abdülaziz yenilikçi bir padişahtı.

Yapmış olduğu Avrupa seyahatinde gördüğü demiryollarına çok imrenmiş, İstanbul?a dönüşünde İstanbul ? Edirne demiryolunun yapımı için bir demiryolu şirketine yetki vermiştir.

Ancak yapım sırasında demiryolunun Topkapı Sarayı'nın bahçesinden geçmesi gündeme gelince çevresindekiler bu duruma karşı çıkmışlardı.

Bu itirazları tebessümle karşılayan Abdülaziz tren saraydan değil isterse üstümden geçsin yeter ki bu demiryolu yapılsın diyerek bu konudaki isteğinin ne denli güçlü olduğunu gösterdi.

Facebook Twitthis Furl

45 gün süren deprem ne zaman oldu?


İstanbul' un en korkunç depremlerinden biri 14 Eylül 1509 da yaşandı.

Sarsıntılar 45 gün sürüp ortalığı harabeye çevirirken deniz dalgaları Galata Surları?nı aşarak şehirde bir tufan görüntüsü yarattı.

Facebook Twitthis Furl

Ağaç kesenleri affetmeyen padişah kimdi?


Kanuni Sultan Süleyman'ın büyük bir ağaç sevgisi vardı.

Avrupa ya yaptığı seferlerden birinde bir yeniçerinin bir armut ağacının dalını kırdığını görünce yeniçerinin kendi yayının kirişi ile bu ağaca asılmasını emretmişti.

Facebook Twitthis Furl

Floresan lambalar niçin daha ekonomiktir?


Floresan lambalar ilk olarak 1939 yılında, NevvYork Dünya Fuarı'nda 'General Electric' tarafından sergilendi.

Amerikan evlerinin elektrikle aydınlatılmasından yaklaşık 60 sene sonra ortaya çıkan floresan lambanın bilinen ampul ile savaşı günümüze kadar sürdü.

Aynı evin içinde banyoda yumuşak ışığı ile floresan galip gelebilirken, yatak odasında mücadeleyi romantik ışığı ile ampul kazandı.

Uzun mücadele sonunda zafer floresanın oldu.

Bunun esas sebebi ise evlerdeki tercihin değişmesi değil, elektrik giderlerinin azaltılması gereken yoğun yaşamın olduğu işyerleri ve okullardı.

18 Watt'lık bir floresan lamba, 75 Watt'lık bir ampul kadar ışık verebilir.

Yani floresanlar daha az enerji harcayıp, daha çok ışık verirler, yaklaşık yüzde 75 enerji tasarrufu sağlarlar.

Piyasa satış fiyatları daha yüksektir ama en az on misli daha uzun ömre sahiptirler.

Işık tek bir noktadan değil de tüpün her tarafından geldiği için daha fazla dağılır.

Mavimsi ışıkları daha yumuşaktır ve gözleri yormaz.

Floresan lambalarda, elektrik düğmesine basıldığında, trans-formerden geçen elektrik, tüpün bir ucundaki elektrottan diğerine bir ark oluşturur.

Bu arkın enerjisi tüpün içindeki cıvayı bu-harlaştırır.

Bu buhar elektrik yüklenerek gözle görülmeyen ült-raviyole ışınları saçmaya başlar.

Bu ışınlar da tüpün iç yüzeyine kaplanmış olan fosfor tozlarına çarparak görülen parlak ışığı oluşturur.

Floresan lambalar ilk açılışları sırasında çok elektrik çekerler.

Halbuki bu miktarda enerjiyi bir saatlik açık durumda ancak harcarlar.

Ayrıca çok sık açıp kapama ile ömürleri de kısalır.

Örneğin tipik bir floresan lamba devamlı açık bırakıldığında 50.000 saat çalışabilir.

Üç saatlik aralarla kapanıp açıldığında ömrü 20.000 saate düşer.

Sonuç olarak floresan lambaları bir saat sonra açacaksanız hiç kapatmamanız daha ekonomik olabilir.

Normal ampullerde açıp kapamanın ciddi bir etkisi yoktur.

Bazı insanların floresan tipi ışıklara duyarlıkları vardır.

Aslında ayırt edemeyiz ama floresanın ültraviyole içeren arkı saniyede 120 kez çakar.

Işığın bu frekansı bazı insanlarda migren denilen baş ağrıları yaratabilir.

Bu titreşimleri lambaya doğrudan baktığınızda göremezsiniz ama gözünüzün köşesinden baktığınızda görebilirsiniz.

Evlerdeki çiçekler genellikle yeşil yapraklı olup, ışığın kırmızı ve mavi kısmını absorbe ederler.

Mavi onlar için özellikle önemlidir.

Ampul ışığında mavi renk çok azdır.

Bu nedenle evdeki çiçekler için floresan lambalar daha faydalıdır.

Facebook Twitthis Furl

Fotoğraflarda gözler niçin kırmızı çıkıyor?


Geceleri flaşla çekilen fotoğraflarda genellikle gözler kırmızı çıkar.

Peki fotoğraftaki güzelliği bozan bu olay nasıl olur? Niçin her zaman olmaz? Niçin gündüzleri flaşla çekilen fotoğraflarda olmaz? Gözümüz iç içe geçmiş üç tabakadan oluşur.

En dışarıdaki gözümüzü koruyan ve göz akı da denilen sert tabakadır.

İkincisi, kan damarlarından meydana gelmiş ve ortasında göz bebeğinin bulunduğu damar tabakadır.

Bu damarlar sayesinde fazla ışıkta göz bebeğimiz küçülür, karanlıkta ise daha çok ışık alabilmek için büyür ama bu hareketi oldukça yavaş yapar.

Üçüncü tabaka da retina adı verilen, ışığa duyarlı kılcal damar ağlarından oluşan ağ tabakasıdır.

Köpek, kedi, geyik, karaca gibi hayvanlann gözlerinin arkasında, yani retinalarında ayna gibi, yansıtıcı özel bir tabaka .

vardır.

Eğer karanlıkta gözlerine el lambası veya araba farı gibi bir ışık tutarsanız, bu ışık gözlerinin içinden yansır ve gözleri karanlıkta pınl pırıl parlar.

İnsanların gözlerinin retinasında ise böyle bir yansıtıcı tabaka yoktur.

Fotoğraf makinesinin flaşı çok kısa bir zamanda çok kuvvetli bir ışık verir.

Gözbebeğimiz ise bu kadar kısa zamanda küçülmeye fırsat bulamaz.

Işık doğrudan retinaya ulaşır ve oradan da doğrudan kılcal damarların görüntüsü yansır.

İşte flaşla çekilen fotoğraflarda görülen bu kırmızılık retina tabakasındaki kılcal damarların görüntüsüdür.

Günümüzde, birçok fotoğraf makinesinde, gözün bu kırmızı görüntüsünü azaltacak önlemler alınmıştır.

Bu makinelerde flaş iki kere çakar.

Birinci çakış resim çekilmeden az önce olur ve gözbebeğinin küçülerek gözdeki yansımayı azaltmasına zaman tanır.

İkincisi de tam fotoğraf çekilirken olur ki, gözbebeği olması gereken durumu almıştır zaten.

Başka bir önlem de odadaki bütün ışıkları açarak' gözbebeğinin önceden küçülmesini sağlamaktır.

Geceleri flaşlı fotoğraflarda, gözlerin kırmızı çıkmasının önlenmesinin bir yolu da flaşı objektiften olabildiğince uzak tutmaktır.

Günümüzde fotoğraf makineleri o kadar küçülmüştür ki, flaş makinenin bünyesinde ve objektife birkaç santim mesafededir.

Flaşın ışığı göze gelip yansıyarak geri döndüğünde doğrudan objektife gelir.

Gündüzleri ise gözümüze dışarıdan, her yönden ışık geldiği için, flaşın ışığı bunların arasında daha az oranda gözümüze girer ve kırmızı göz olayı yaratmaz.

Facebook Twitthis Furl

Helikopterlerin arka pervaneleri ne işe yarar?


Günümüz taşıtları içinde en çok yönlü ve şaşırtıcı olanı helikopterdir.

Üç boyutta da hareket edebilmesi, hemen hemen her yere gidebilmesi nedenleri ile uçaklarla yapılamayan birçok özel görevlerde de kullanılabilirler.

Ancak helikopterlerin uçma me- kanizmaları uçaklara göre oldukça karışık, üretim maliyetleri de daha yüksektir.

Helikopterleri uçaklardan ayıran önemli özellikler, havada asılı durabilmeleri, kendi eksenleri etrafında döne-bilmeleri ve geri geri uçabilmeleridir.

Uçaklarda gerekli gücü motor sağlar ama asıl havada kalabilmelerini sağlayan kanatlarıdır.

Helikopterlerde ise havada kalmayı sağlayan motora bağlı pervanelerdir.

Onları bir çeşit dönen kanat olarak düşünebiliriz.

Bir helikopterde iki veya daha fazla kanat olabilir.

Kanatlara hafif bir açı verilip, ana motor çalıştırılınca, dönen kanatlar helikopteri kaldırmaya çalışır.

Yerde iken sorun yoktur ama havalanınca helikopterin gövdesi, pervanenin dönüş yönünün tersine dönmeye başlar.

İşte burada bu hareketi durdurabilecek ilave bir güce ihtiyaç vardır.

Bu ilave gücü sağlamanın en kolay yolu, dönüş yönüne dik ilave bir pervane koymaktır.

Buna kuyruk rotoru denilir.

Kuyruk rotoru aynen uçak pervanesi gibi bir itiş gücü yaratır ve helikopterin gövdesinin dönmesini dengeleyerek sabit kalmasını sağlar.

Kuyruktaki pervaneyi döndüren ayrı bir motor yoktur.

Hareketini ana motordan bir şaft ile alır ve altındaki dişli kutusu vasıtası ile dönmesi gereken devirde döner.

Helikopterleri tam olarak kontrol edebilmek için ana ve kuyruk pervanelerinin ayarlanabilir olmaları gerekir.

Kuyruk pervanesinde kanatların eğimlerinin, yani açılarının ayarlanması ile helikopterin kendi ekseni etrafında dönebilmesi sağlanır.

Ana pervane ise çok önemlidir.

Yükseklik değiştirmeyi, ileri ve geri gitmeyi, dönmeyi o sağlar.

Bunun için de inanılmaz derecede dayanıklı olması gerekir.

İşin asıl sırrı ise ana pervanenin dönen kanatlarının eğiklik açılarının bir tam tur süresince değişmesidir.

Helikopterlerin havada hareketsiz kalabilmeleri için pervanelerin açılan da sabit olmalıdır.

Bu açılan tüm kanatlarda aynı an- da değiştirmekle alçalma ve yükselme sağlanır.

Kanatlar arkaya geldiklerinde açılan büyük, öne geldiklerinde daha küçük ise ileri doğru hareket, tersi durumda da geriye doğru hareket sağlanır.

Facebook Twitthis Furl

Bir diş sarımsak bakın nelere kadir...


Sarımsak eski çağlardan beri çok kuvvetli bir antibiyotik olarak kullanılan bir bitki. Daha doğru bitki değil tam bir ilaç. Ama sarımsak yiyemeyen veya kokusundan rahatsız olanlar için aynı oranda yarar sağlayan sarımsak yağını kullanabilirsiniz.

Sarımsak Yağının Faydaları:


Mikrop öldürücüdür. Kandaki kolesterol miktarını ve yüksek tansiyonu düşürür. Damar sertliği önleyici kalbi kuvvetlendirici etkileri vardır. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur. Astım, bronşit, verem, nefes darlığı ve öksürükte faydalıdır. Balgam söktürür. Saç dökülmesinde ve saç kırılmasında kullanılmaktadır. Saçların uzamasına yardımcı olur. Solunum ve hazım sistemindeki mikropları öldürür. Grip, tifo ve difteri gibi salgın hastalıklar esnasında faydalıdır. Karında ve bacaklarda toplanan suyun boşalmasına yardımcı olur. Mesane taşlarını düşürür, böbreklerde taş oluşmasını önler. kanserden korur.

Kullanılışı ve dozu: Bir çay bardağı suya 3 damla damlatılarak günde 2 defa alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Kapsülle 3 damla alınır.

Facebook Twitthis Furl

Dünyaya yön veren cümleler


Helga Hesse'nin yazdığı, Doğan Kitap'tan çıkan 80 Cümlede Dünya Tarihi adlı kitap 80 özlü sözle, okuyucusunu dünya tarihi içinde bir yolculuğa çıkarıyor. MÖ yaşayan Miletoslu Tales'in "Kendini tanı,"sıyla başlayan kitap, George W. Bush'un "Şer ekseni," sözüyle bitiyor ve 2 bin 600 yıllık bir yolculuğun kapılarını aralıyor. Kitapta yer alan her söz, ilginç tarihsel öykülere dayanıyor ve her biri
kendine ait zamanın ve mekânın koşullarıyla ilgili ilginç bilgiler içeriyor.

Kendini tanı (Miletoslu Tales, MÖ 625-547):

Felsefenin başlangıcı olarak kabul edilen bu söz, tanrılara olan güvenden vazgeçiş; dünyanın başlangıcı, işleyişi ve nedenselliğine ilişkin soruların da başlangıcıdır. Bilgilerinin çoğunu, suyun kutsal sayıldığı Mısır ve Mezopotamya'da edinen Tales'e göre yaşam, suyla başlıyordu.

Tanrı zar atmaz (Albert Einstein, 1879-1955):

Tesadüflerin sadece bilgi ve idrak eksikliğine dayalı olduğunu savunan bilim adamına göre, görünen belirsizliğin ardında kesinlikle yasalara bağlı, bilimin henüz keşfedemediği bir düzen vardı.

Böl ve yönet (XI. Louis, 1423-1483):

İnsanların birbiri üzerinde iktidar kurmaya başladıklarından beri bu düşünce, cezbedici bir yöntem olarak karşımıza çıkar.

Amaca giden her yol mubahtır (Machiavelli, 1469-1527):

En önemli eseri Prens'te hükümdarın iktidarı nasıl elde edeceği konusunda fikirler üreten Machiavelli'ye göre siyasette başarı kazanmak için yalandan, ihanetten ve entrikadan kaçınmamak gerekir.

Düşünüyorum, öyleyse varım (Descartes, 1596-1650):

Modern insanlar için neredeyse sıradan olan bu cümle, insanların yaşama ve dünyaya bakışlarının değişmesini sağladı.
Bu sözle benimsediği bilimsel yöntemi ve kendi bilgi edinme şekli olan kuşkuyu anlatan filozof, tüm bilim dalları için geçerli olan tek kuralın şüphe olduğu kanısındaydı.

İnsan insanın kurdudur (Thomas Hobbes, 1588-1679):

Hobbes, Leviathan adlı eserinde insanın, diğer canlılardan farklı olarak davranışlarında özgür olsa da, yaşama içgüdüsünün esiri olduğunu söyler. Ve ona göre insan, kendi ırkından olanlardan daha iyi ve başarılı olmak için bir vahşi hayvan gibi davranır, bu yüzden insanların davranışlarına yön evren ne din ne de devlettir, sadece ve sadece kendi ihtiraslarıdır.

İnsan özgür doğar ama her yerde zincire vurulmuş olarak yaşar (Jean-Jacques Rousseau, 1712-1788):

Rousseau, modern insan için belirli bir devlet gücünün vazgeçilmez olduğunu, ancak bu gücün insanların doğal özgürlüğüyle uyum içerisinde olması gerektiğini, buradan yola çıkarak devletin ancak herkesin onayıyla kurulabileceğini belirtir.

Vakit nakittir (Benjamin Franklin, 1706-1790):

Franklin'e göre para kazanmak yerine boşa geçen zaman kaybedilmiş paradır. O, zamanın bir servet olduğu ve dikkatli harcanması gerektiğine inanıyordu.

Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir (Sokrates, MÖ 470-399):

Bu sözle her tür bilgi arayışının hiçbir şey bilmediğinin kabulüyle başladığını anlatan Sokrates'in amacı, bilgisizliği ve bilgi olduğu düşünülen şeyi ortaya çıkararak, bireyi mantıklı yaklaşımlar aracılığıyla doğru davranışa sevk etmekti.

Benim bir düşüm var (Martin Luther King, 1929-1968):

Cümle şöyle devam ediyordu: "Günün birinde dört küçük çocuğum tenlerinin renklerine göre değil, karakterlerine göre yargılanacakları bir ulusta yaşayacaklar."

Bütün ülkelerin işçileri birleşin (Karl Marx, 1818-1883):

Marx bu sözünü şöyle açıkladı: "Hakim sınıflar bir komünist devrim karşısında titremelidir. Proletaryanın bu devrimde zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok. Ancak kazanabileceği bir dünya var."

Gölge etme başka ihsan istemez (Sinopli Diogenes, MÖ 404-323):

Diogenes'e göre kişi maddi anlamda her şeyden vazgeçtiğinde ve özü itibarıyla doğayla uyum içinde yaşamaya başladığında mutluluğa erişirdi.

Facebook Twitthis Furl

Soğan doğrarken niçin gözümüz yaşarır?


Soğanın anavatanının Güneydoğu Asya olduğu sanılıyor.

Günümüzde ise dünyanın her yerinde, özellikle sıcak iklim kuşaklarında yetiştirilmekte ve tüketilmektedir.

Soğanın tarihi o kadar eskiye gitmektedir ki, kayıtlı tarihten de önce Çin, Hindistan ve Ortadoğu'da yiyecek olarak kullanıldığı tahmin ediliyor.

Soğan besleyici bir gıda olmasının yanı sıra müthiş bir aro-matik özelliğe de sahiptir.
Bu aromada içindeki kükürtlü maddelerin büyük etkisi vardır, ancak aroma tek başına kükürtlü maddelerden kaynaklanmamaktadır.
Soğan ve sarımsakta sülfür ihtiva eden amino asitlerin türevleri de vardır.
Bir soğanı kestiğinizde bunlardan 'SI propenylcysteine-sulphoxide' adı verilen kısım çözülür ve gözlerimizi tahriş eden 'proponal-S oxit' adlı kısmı ortaya çıkar.
Kimya ilminin karışık kelimeleri aklımızı karıştırmadan esasa geçersek, bu maddenin gözümüze değmesi ile bir çeşit hidroliz olur ve içinde eser miktarda bulunan sülfrik asit gözümüzü yakar ve yaşarmasına neden olur.
Bu bileşimler çok dengeli değillerdir.
Örneğin çok düşük bir ısı işlemi sonucunda dahi tamamen yok olurlar.
Bu nedenle de pişmiş soğanda hiç bulunmazlar ve göz yaşartamazlar.
Soğan doğrarken gözlerinizin yaşarmaması için önerilen birçok önlem vardır.
Önce en ciddisini söyleyelim.
Bazı aşçılar soğanı kesmeden önce ıslatmayı, keserken de ıslak tutmayı veya soğanı çeşmeden akan suyun altında kesmeyi öneriyorlar.
Bir başka görüş ise soğan doğrarken ağızdan nefes almayı tavsiye ediyor.
Bu görüşe göre gaz nefesimizle birlikte burnumuza girip gözümüze yaklaşmak yerine doğrudan ciğerlerimize girer ve çıkarmış.
Bunu sağlamak için de dişlerimizin arasına bir metal kaşık koymak yeterliymiş.
Soğan doğrarken gözlerin yaşlanmasını önlemek için, dudaklar arasında bir limon dilimi, dişler arasında bir kesme şeker veya dörtte bir dilim ekmek bulundurmayı önerenler de var.
Böylece ağzımıza alacağımız bu gibi şeylerin, aldığımız nefesteki sülfür gazını emdiğini iddia ediyorlar.
Diğer görüşler ise, soğanın doğranılmasına tepesinden başlanılması ve cücüğünün en sona bırakılması veya soğanın doğramadan önce yarım saat buzdolabında tutulması şeklinde.
Soğan doğrarken deniz gözlüğü veya kontakt lens takılmasının faydalı olacağını ileri sürenler de var.
Bu kadar çok önlem seçeneğinin içinde, siz bir tanesini bile uygulamıyorsanız, yapacak bir şey yok, soğanı ağlaya ağlaya doğramaya devam edeceksiniz.

Facebook Twitthis Furl

Neden kadınlar erkeklerden daha çok ağlar, neden korku filmleri bu kadar korkunçtur?...


Neden kadınlar erkeklerden daha çok ağlar, neden korku filmleri bu kadar korkunçtur ve neden ağrı gerçekten de aklımıza saplanıp kalır? Tüm bunların cevabı bir kitapta bir araya geldi ve beynimizde neler olduğunu ortaya koymak için misyonunu üstlendi.

Rita Carter tarafından kaleme alınan ‘The Brain Book’ (Beyin Kitabı) insan beynini masaya yatırarak açıklanması zor sorulara cevap arıyor.

Kadınlar duygusal anlamda erkeklere göre neden daha hassas? Kalp krizi sırasında neden insanın kolu ağrır ya da bazı insanlar neden paranormal güçlere sahiptir? Bunların cevabı, beyin üzerine yazılan bir kitapta saklı.

Rita Carter tarafından kaleme alınan ‘The Brain Book’ (Beyin Kitabı) insan beynini masaya yatırarak açıklanması zor sorulara cevap arıyor.

Yetişkin insan beyninde 100 milyardan fazla sinir hücresi olduğunu ve bunların karmaşık süreçler yarattığını söyleyen kitap, beyinde acıyı hisseden bölgenin büyüklüğü ve barındırdığı sinir hücresi kişiden kişiye değiştiği için, kişilerin acı eşikleri de farklı olduğunu söylüyor.

Kalp krizi öncesi kolda uyuşma ve acı duyma da beyin tarafından kişiye bir uyarı göndermek amacıyla yapılıyor.


NEDEN KORKU FİLMLERİNDEN KORKARIZ?

Vücudun kendini koruma hissi, korku filmi izlerken korkmanın en büyük nedeni aslında. Görülen korkunç durum bir tehdit olarak algılanıyor ve suratın şekli de buna göre bir hal alıyor. İnsan, tehlikeyi daha iyi görebilmek için gözlerini 'faltaşı' gibi açıyor, tehlikeye hazır olabilmek için refleksler hazır hale geliyor.

KADINLAR NEDEN DAHA DUYGUSAL?

Kadın beyninin duyguları, konuşma ve sanat yeteneğini kontrol eden sağ bölümü erkeklere göre daha iyi çalışıyor. Bu kadınları daha fazla empati sahibi, duygusal ve daha iyi konuşmacı yapıyor. Erkeklerin daha az konuşmasının ve duygularını konuşarak ifade ederken zorlanmasının sebebi bu.

ASLA HİÇBİR ŞEYİ UNUTAMAZSINIZ

Anılar ve yaşanılanlar insan beyninin içine hükmeder. Bunlardan biri unutulsa bile, diğerleri hep kalır. Ancak şiddetli bir çarpma ve büyük bir yaralanma sonucunda hafızayı yitirmek mümkün.

"BU BANA DAHA ÖNCE DE OLMUŞTU"

Dejavu, benzer hissi ya da olayı tekrar yaşamak anlamına gelir. Yaşanılanlar sanki daha önce de yaşanmış gibidir. Carter’a göre, ‘deja vu’ da beynin bir oyunu. Buna göre beyin daha önce yaşanan bir olaydan küçük bir parça da bulsa o olayı hatırlayıp, aynısı olduğu yanılgısını hissettiriyor.

Rita Carter’ın kitabı Amerika’da şu sıralar çok satanlar arasında yer alıyor.

Facebook Twitthis Furl

Yoğurt deyip geçmeyin


Yoğurtun zararlı bakterilerin üremesini durdurarak bağırsakların düzenli olarak çalışmasını sağlamasının yanında diğer faydalarını biliyor musunuz?

Sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasına etkisi bulunmaktadır, mide rahatsızlıklarını önler. Şeker hastaları için yararlı bir besindir, kan şekerini düzenleyici etkisi bulunmaktadır. Kaymağı alınmış ve mutlaka ekşimemiş yoğurt tercih edilmelidir.

Bağırsak düzensizliklerinin giderilmesine, özellikle çocuk ve yetişkinlerde karşılaşılan ishallerin tedavisine yardımcı olur. Bağırsaklarda bulunan tehlikeli ve zararlı mikropların çoğalmalarına ve hatta yaşamalarına engel olur. Kanser riskini azaltır, özellikle kolon kanserine karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır.Vücuttaki kolesterol miktarının azalmasına yardımcı olur, LDL kolesterolü azaltır. Kandaki asit baz dengesini sağlıklı hale getirir.
Süt ve süt ürünlerini tükettikten sonra laktoz intolerans nedeniyle bağırsaklarda gaz problemi yaşayan kişilerde laktozun parçalanması nedeniyle gaz oluşumunu azaltır. Bağırsakları temizlediği, zararlı bakterileri önleyerek ishal oluşumunu engellediği için gıda zehirlenmelerine karşı koruyucudur.

Bağırsaklarda B vitaminlerinin bolca üretilmesini sağlar. Rahatlatıcı etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle iyi ve rahat bir uyku için idealdir. Kalsiyumun daha fazla emilmesini ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesini sağlamaktadır. Antibiyotik kullananlar, ilacın etkisiyle zarar görebilecek yararlı bakterilerin korunması amacıyla yoğurt yemelidirler.
Midesi çok duyarlı olanlar ile oniki parmak bağırsağı ülseri olanlara dokunabilir. Bu durumda dikkatli tüketilmelidir.

"Nefes kokusunu gideriyor"

Japonya'da yapılan ve sonuçları İngiltere'de yayımlanan araştırmaların, şekersiz yoğurdun nefes kokusunu giderdiği, diş taşı ve diş eti iltihaplarını doğal yollardan önlediği:
"Araştırma kapsamında 6 hafta boyunca günde bir porsiyon yoğurt yiyenlerin yüzde 80'inde nefes kokusuna yol açan hidrojen sülfit düzeyinin düştüğü belirlenmiştir."

Facebook Twitthis Furl

Arabalarda hava yastıkları nasıl çalışıyor?

Hava yastıkları 80'li yılların başında ortaya çıktıklarından beri binlerce hayatı kurtarmışlardır.

Aslında hava yastıkları İkinci Dünya Savaşı sırasında uçakların yere çakılmalarında bir önlem olarak tasarlanmış ve ilk patent o zamanlarda alınmıştı.

Hava yastıklarının arabalara uygulanmasında birçok problemle karşılaşıldı.

Basınçlı havanın araba içinde muhafazası, süratle şişmenin sağlanması, ani şişme sırasında yastığın patlamasının veya kişiye zarar vermesinin önlenmesi vs...

Hava yastığında üç ana parça vardır.

Birincisi yastığın kendisi ki, ince naylon iplikten yapılmış ve konsolda bir silindir üzerine sarılmıştır.

Aslında sürücü tarafındaki hava yastığı diğerlerinden farklıdır.

Diğerleri tipik bir silindir şeklinde iken sürücü tarafındaki direksiyonun ortasına uyacak şekildedir.

İkinci olarak yastığa ne zaman şişeceğini bildiren, arabanın ön tarafında bir sensör vardır.

Bir tuğla duvara yaklaşık saatte 15 - 25 kilometre süratle çarpıldığında oluşacak kuvvet karşısında sinyal verecek şekilde ayarlanmıştır.

Son olarak da şişirme sistemi vardır.

Hava yastıkları sıkıştırılmış veya basınç altındaki havanın veya bir gazın salıverilmesiyle şişmezler.

Bir kimyasal reaksiyonun sonucunda şişerler.

Bu kimyasal reaksiyonun ana maddesi 'sodyum azide'dir, yani NaN3.

Normal şartlarda durağan olan bu molekül ısıtılınca anında ayrışır ve ortaya nitrojen gazı çıkar.

Çok az miktarından, yani 130 gramından 67 litre nitrojen çıkabilir.

Ancak bu ayrışmadan ortaya bir de sodyum (Na) çıkar ki, çok reaktiftir.

Su ile birleşince vücuda bilhassa gözlere, buruna ve ağza ağır tahribat verebilir.

Bu tehlikeyi önlemek için hava yastığı üreticileri kimyasal reaksiyonda sodyum ile birleşebilecek bir gaz daha kullanıyorlar ki, bu da potasyum nitrattır (KNO3).

Bu reaksiyondan da yine ortaya nitrojen çıkar.

Arabanın önündeki sensör belli bir seviyenin üstündeki çarpmada, NaNS'ün bulunduğu tüpe bir elektrik sinyali gönderir.

Burada çok küçük bir spark oluşur ve bunun yarattığı ısıdan da NaN3 çözülür, açığa çıkan nitrojen hava yastığına dolarak şişirir.

Burada ilginç olan sensörün çarpmayı algılaması ile yastığın şişmesi arasında geçen zamandır.

Sadece 30 milisaniye yani 0.030 saniye,.

Bir saniye sonra yastık üzerindeki özel delikler vasıtası ile kendi kendine söner ve kazazedeye devamlı baskı yapılmasına mani olur.

Facebook Twitthis Furl

Suyun hacmi donunca niçin küçülmüyor?

Günümüzde ilim o kadar gelişmiştir ki, atomun, çekirdeğinin, çevremizdeki her şeyin, dünyamızın hatta gökyüzündeki yıldızların hareketlerinin şimdiye kadar keşfedilen ve bilinen fizik kuralları ile izahı mümkündür.

Bildiğimiz her şey fizik kurallarına uyar.

Bir şey hariç.

Yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan su.

Fizik kurallarına göre bir madde ısıtıldığında genişler, genlesin Soğutulduğunda da büzüşür, yani hacmi azalır.

Ancak su bu kurala uymaz, aksine sıfır derecenin altına soğutulduğunda donar ve buz olarak hacmi azalacağına artar.

Saf su buza dönüşürken, hacminin yüzde 9'u oranında genişler.

Buzda su molekülleri olağanüstü gevşek bir oluşum içinde yer alırlar.

Buz, arada deliklerin kaldığı bir yapıya sahiptir.

Bilindiği gibi, bilimsel formülü 'H2O' olan su, iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşmuştur.

Bu iki hidrojen atomu, oksijen atomu ile birleştiklerinde, kendi aralarında 105 derecelik bir açı meydana getirirler.

Yapı olarak iki hidrojen atomunu birleştiren başka elementler de vardır ve onlar fizik kurallarına uyarlar.

Örneğin aynı yapıdaki 'H2S' eksi 83 derecede donar ve eksi 60 derecede gaz haline geçer.

Ancak su hidrojen atomlarının dipol bağlantıları nedeni ile sıfır derecede donar, artı 100 derecede gaz haline geçer, donarken de hacmi küçüleceğine büyür.

tşte bu fizik yasalarına aykırı özellik dünyamızdaki yaşamı sağlar.

Eğer buz sudan daha yoğun, yani daha ağır olsaydı, suyun içinde dibe batardı.

Soğuk bölgelerde denizlerde, göllerde ve nehirlerdeki dibe batan buzlar, güneş ışığı alamayacaklarından eriyemiyeceklerdi.

Böylece yıllar süren birikimlerle her tarafı buzlar kaplayacak ve buzullar devri başlayabilecekti.

Ancak buz, yoğunluğunun azlığı nedeni ile suyun üzerinde kalır.

Bu durumda buzlar altlarındaki suların donmalarına engel oldukları için dünyamızdaki ani ısı değişikliklerini de önlerler, gece ve gündüz arasındaki ısı farklarını azaltırlar ve yaz günlerindeki güneş ışığı ile kolayca erirler.

Eğer buz sudan daha ağır olmuş olsaydı, gezegenimizdeki tüm su rezervleri donmuş olurdu.

Belki de başlangıçtaki buzul devrinde öyleydi de, tabiat ana kendi koyduğu kurallara aykırı olarak, hidrojen atomlarının arasındaki açıya biraz dokundu, buzun suyun üstünde kalmasını sağladı ve dünyamızı bizim için yaşanır hale getirdi.

Facebook Twitthis Furl

1 Nisan şakasının kökeni nedir?


1564 yılında Fransa kralı IX Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce Avrupada yaygın olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IX Charles'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine devam ettiler.1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı.

Facebook Twitthis Furl

İnsanlar niçin içki kadehlerini tokuştururlar?


Bu konuda iki ayrı açıklama vardır. 1) İnsanların beş duyusunu tatmin amacıyla şarap kadehini sofrada çın sesiye tokuşturmak. Şarabın rengi, görme; diliyle tat alma; burunla koklama;eliyle dokurma,ve çın sesiyle işitme. Şarap bütün duyguları tatmin
eder anlamını taşır. 2)Antik çağlarda bir insanın düşmanını yemeğe davet edip,ona
zehirli içki sunması doğal sayılıyordu. Ev sahibi içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için kendi içkisini havaya kaldırır ve misafirin içkisinden bir yudumun kendi kadehine dökülmesini isterdi. Sonra aynı anda içkilerini içerlerdi. Misafir böyle durumda ev sahibine güvenini göstermek için kadehini ev sahibinin yukarı kaldırdığı kadehe hafifçe vurur, çın sesiyle içkiyi denemeye gerek olmadığını gösterirdi.

Facebook Twitthis Furl

Çinliler yiyeceklerini niçin çubukla yerler?


Çinlilerin yemek yeme alışkanlıklarının yiyeceklerini çok küçük parçalar halinde
yemelerinden çubuk kullandıkları anlaşılıyor.Çinde eskiden yalnızca zenginler masada otururlardı.Halkın çoğunluğu tabakları ellerinde yemek yerlerdi. Bir elleriyle tabaklarını tutar, öteki elleriyle çubuk kullanarak beslenirlerdi. Hızla artan nüfus yüzünden yiyecek sıkıntısı çeken çinliler önlerindeki yiyeceği küçük parçalar halinde çoğaltarak yiyorlardı. O zamanlar ağaç sıkıntısı nedeniyle de tahta kullanımı kısıtlıydı. Masa kullanımı bu yüzden çok zordu. Çubuklar fildişinden ve kemikten yapılırdı.

Facebook Twitthis Furl

Today's Gonna Be A Good Day


Black Eyed Peas Oprah'ın sezon açılışı. Binlerce kişinin Chicago sokaklarında yapmış olduğu ilginç bir gösteri. Bu kadar insanı organize etmek kolay olmasa gerek.
Dünden sonra artık bugünde olmak güzel bir şey

Facebook Twitthis Furl

Dünyanın en çok söylenen şarkısı hangisidir?


Bu şarkı "Happy birthday to you" dur. Şarkının asıl kaynağı Amerika'lı iki kız kardeşe aittir. Orijinal adı " Good Morning to All" yani " hepinize günaydın"dır. Daha sonra güftesi değiştirilerek bütün dünyaya yayılmıştır. Fakat telif hakkı kardeşlere aittir, onlardan sonra da Warner/chappel müzik şirketine geçmiştir. Müzik ticari amaçlı kullanıldığı zaman şirkete ödeme yapma zorunluluğu vardır.

Facebook Twitthis Furl

Mezara niçin çiçek konulur?


İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının
çiçekten tacçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar
mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme,kötü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan
kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenherinde siyah giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır.

Facebook Twitthis Furl

Satrançta şah niçin o kadar pasiftir?


Çünkü şah koruma altındadır. Zaten satrançta amaç şahı almaktır. O yüzden bütün taşlar onu korumakla görevlidir. Vezir ise başkumandan gibi şaha yardım eder. İleri
geri, çapraz her yöne gidebilir. Batıda vezire Kraliçe adı verilmiştir. Bununla Kraliçe'nin Kralın en büyük desteği olduğunu işaret etmektir. Satranç 6. yüzyılda Hindular tarafından oynanmaya başlanmış, oradan dünyaya yayılmıştır.

Facebook Twitthis Furl

İnsan korkunca niçin dişleri birbirine vurur?


Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatikman savunmaya geçer. Diğer canlılarda olduğu gibi dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır. İşte bu nedenle ilk insanlardan gelen kalıtımsal yapıdan dolayı önce çene ve dişler harekete geçer. Çenedeki kaslar titrer, bu da sanki dişler birbirine vuruyormuş gibi görüntü verir.

Facebook Twitthis Furl

Akıl ile zeka arasında fark nedir?


Akıl yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. İnsan olgunlaştıkça aklı gelişir. Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yataneğidir. Genel olarak 12 yaşına kadar gelişir, 20 yaşına kadar sürer sonra sabit kalır. Zeka bir insanın her türlü olay karşısında aynı yeteneği gösterebileceği anlamına gelmez. Bir besteci müzik yapıtını aklıyla değil zekasıyla yaratır. Fakat en basit matematik problemini çözemeyebilir. Sonuç olarak zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere göre farlılıklar gösterir. Akıl somut olarak ölçülemez, zeka IQ denilen testle ölçülebilir.

Facebook Twitthis Furl

Dolunay insan davranışlarını etkiler mi?


İnsanlar arasında bu inanç oldukça yaygındır. Eskilerin Ay'ın dönemlerine bağladıkları boş bir inancın günümüze uzanan bir varsayımıdır. Bilim adamlarının yaptıkları bütün çalışmalar bu görüşün boş olduğunu kanıtlamıştır. Ay, dünyadaki okyanusların gel-git denilen suların alçalması ve yükselmesi olayı üzerinde doğrudan etkisi vardır. Vücudumuzdaki suyun oranı , okyanuslardaki su miktarıyla kıyaslanamaz. Yani Ay'ın çekim gücü insanı etkileseydi yalnız dolunayda değil her gün olması gerekirdi. Dolunayda ayın parlaklığı da pek önemli bir etken değildir. Çünkü gönderdiği ışık miktarı Güneş'in gönderdiğinin 600 binde biri kadardır.

Facebook Twitthis Furl

Niçin gözyaşı dökeriz?


Dünyadaki canlılardan sadece insan ruhsal nedenlearle ağlar. İnsanı farklı kılan bu durum şüphesiz yaşam tarihindeki evrimin bir sonucudur. Aslında gözlerimize sürekli gözyaşı koruma amaçlı olarak salgılanmaktadır. Fakat ağlama ruhsal bir boşalmadır. Bu konuyu ilk inceleyer Darwin'dir. Daha sonra yapılan deneyler sonucu görüldü ki soğan doğrarken akan gözyaşlarının kimyasal yapıları farklıdır. Ruhsal gözyaşları daha çok protein içermektedir. Fakat henüz bu farkın nedeni açıklanamamıştır.

Facebook Twitthis Furl

Üç yaşından daha önce olanları niçin hatırlamıyoruz?


Bilim adamları geçmiş deneyimlerimizi saklayan hafızamızın beynimizde anı veya öykü şeklinde organize olduğunu ileri sürüyorlar. Üç yaşından küçükler bu şekilde iletişim kurma yeteneğine sahip değiller.Öykü ve anılarını anlatamıyorlar. Yer ve karakter kavramlarını anlamıyorlar. Üç yaşından küçükler düzgün konuşabildikleri,anlayış, seziş ve hafıza yeteneklerine sahip oldukları halde tüm olanları bir bütün olarak şekillendiremiyor, öyküye dönüştüremiyorlar.Hafızamız ne yaptığını ne yapıldığını 3-4 yaşlarında kaydetmeye başlıyor.

Facebook Twitthis Furl

Yumurtanın niçin bir tarafı yuvarlak, diğer tarafı sivridir?


Eğerköşeli olsalardı kenarları dayanıklılık bakımından çok zayıf olurdu. En dayanıklı geometrik şekil küredir ama bu şekildeki yumurta yuvarlanacak olursa nerede duracağı belli olmaz. Yumurta yuvarlanınca düz gitmez. İnce tarafı üstünde dairesel bir yol çizer. Başladığı yere yakın bir noktada durur. Yani düz bir yerde kaybolması olanaksızdır. Yumurta, tavuğun yumurta kanalında küre şeklindedir. İlerlemesi sırasında arkada kalan dairesel kasların büzüşerek hem yumurtayı ileri iterler hem de bu kısmına baskı yaparak konik biçimini sağlarlar. Yumurtanın şeklinin nedeni de budur. Sürüngenlerde bu düzenek olmadığından yumurtaları küresel biçimdedir.

Facebook Twitthis Furl

Develerin hörgüçlerinde ne var?


Genelde hörgüçlerinde su olduğu ve uzun yolculuklarında bu suyu kullandıkları söylenir ama doğru değildir. Develerin hörgüçlerinde 30-35 kg kadar yağ bulunur. Yiyecek bulamadıkları zaman bu enerjiyle hareketlerini sağlarlar ayrıca yağ çöl sıcağına karşı koruma görevi de yapar. Develer suya az gereksinim duyarlar. Burun mukozaları insana göre 100 kat daha büyüktür. Soluk alırken havadaki nemin üçte ikisini kazanabilirler. Su kaybını da dokularından kaybederler, kandaki su etkilenmez.

Facebook Twitthis Furl

Çinlilerin gözleri niçin çekiktir?


Yalnız çinlilerin değil, Orta ve Güneydoğu Asya'da yaşayanların, japonların hatta Eskimoların da gözleri çekiktir. Aslında göz yapısı bütün dünyada aynıdır. Farkı yaratan göz kapaklarıdır. Çekik gözlü diye nitelendirilen ırklarda gözün üzerindeki göz kapağının ikinci kıvrımı, gözün üstüne daha çok inmiştir. Bazı teorilere göre bu kıvrım insanların gözlerini yoğun kar tabakasının, göz kamaştıran ışığından korumak için bir çeşit kar gözlüğü gibi gelişmiştir. Çinde ve öteki bölgelerde her ne kadar yoğun kar yağmıyorsa da onların atalarının buzul çağında kuzeyde yaşadıkları daha sonra güneye indikleri kanıtlanmıştır. Yalnız gözleri değil, burunları da rüzgara karşı korunmak için küçülmüş, burun delikleri soğuğu engellemek için daralmıştır. Ciltleri de koruma amaçlı olarak yağlıdır. Göz kapakları da yağlıdır. Gözü ve iç tabakalarını kara ve buza karşı korur. Yani çekik gözlü değil, düşük göz kapaklı, demek daha doğrudur.

Facebook Twitthis Furl

En Tuhaf Yasaklar!


• Florida'da kuaföre giden kadınların saç kurutma makinesindeyken uyumaları yasak.
Evli olmayan kadınların pazar günleri paraşütle atlamalari yasak.
At hırsızlığının cezası idam.
• İngiltere'nin kuzeybatısında ise trenlerde "öpüşmek yasaktır" ibareleri yer alıyor. Bu kanunun ihlali halinde belirlenmiş olan belli bir para cezası yok, ancak görevliler gelip sizi tren istasyonundan dışarı atabilir.
• İtalya’da güvercin beslemek yasak. Uygulamanın sıkılığı, şehirden şehire değişiyor.
• Tayland'da üstsüz araç kullanmanın cezası 10 dolar.
• Almanya’da otobanda "durmak" yasak. Araçtan inip yürüyerek yola devam etmek isterseniz, bu da suç kapsamına giriyor; çünkü Almanya’da otobanda yürümek de yasak.
• Singapur’da sakız çiğnemek, yerlere tükürmek, sifonu çekmemek gibi davranışların her birinin cezası 100 doları geçiyor.
Uyuyan bir ayıyı fotoğraf çekmek amacıyla uyandırmak yasak.
Bir geyiği hareket halindeki bir uçaktan asagi atmak yasak.
• Faribanks kentinde, bir geyiğe alkollü içki vermenin cezası hapis..
• İtalya'nın Reggio Emilia şehrinde tarihi eserlerin basamaklarına oturamazsınız...
• Kanada'da yağmur yağarken çimler sulanamıyor, Kanata bölgesinde de kapı ve pencerelerin pembe renge boyanması zorunlu tutuluyor.
• Pazar günleri İsviçre'de çamaşır asmak yasak...
• Jasper kentinde, bir erkeğin eşini basparmağından daha kalın bir sopayla dövmesi yasak.
• Lee ilçesinde, çarsamba günleri günes battıktan sonra fıstık satmak yasak.
• Mobile kentinde, kadınlara yönelik uluma sesleri çıkarmak yasak.
• Arizona eyaletinde bir kaktüs kesmenin cezası 25 yıla kadar hapis.
• Eşeklerin küvette uyumasi yasak.Maricopa ilçesinde bir evde 6'dan fazla kadın yaşayamıyor.
• Hareket halindeki bir motorlu araçtan hayvanlara ateş açmak yasak. Bu yasanın tek istisnası balinalar.
• Arcdia kentinde, tavuskuşlarının yolda geçiş üstünlüğü var. Baldwin Park'ta havuzda bisiklet kullanmak yasak.
• Connecticut'te bisikletle saatte 90 km'den fazla sürat yapmak yasak.
• New Britain kentinde, yangına bile gitse, itfaiye arabaları saatte 40 km'den fazla sürat yapamazlar.
• Amerika'nın Little Rock kasabasında caddede öpüşenler hapisle cezalandırılıyor...
• Güney Dakota'da bir beyaz, kendi evinde ya da arazisinde beşten fazla Kızılderili görürse, öldürebilir. Kızılderililer "saldırgan taraf" kabul ediliyor.
Eyalet sınırlari içindeki peynir fabrikalarında uyumak yasak.
• İllinois Chicago'da bir nükleer bomba patlatmanın cezasi sadece 500 dolar.
• Ontario'da, horozların kent sınırları dahilinde ötmeleri yasak.
• Kuzey Carolina'da bir evde seks yapılırken tüm perdeler kapatılacak.
Fillerin pamuk tarlalarına girmesi yasak.
Oral seks doğaya karşı işlenmiş bir suç sayıldığı için yasak.
• ABD'nin Marland'da eyaletinde bir aslanı sinemaya götürmek yasak.
• Ocean City'de, yüzerken yemek yemek yasak
• Mississippi eyaletinde ise doğal olmayan cinsel ilişkinin cezasi on yıla kadar hapis.
Davar çalmanın cezası asılmak.
• Montana'da yedi ya da daha fazla Kızılderili'yi bir arada görürseniz vicdan azabı çekmeden ve yasayı da arkanıza alarak öldürebilirsiniz. Bir kadının eşine ait bir mektubu açması ağır suç.
• Ohio'da Balıkları sarhoş etmek yasak.
• Clinton Ilçesi'nde, kamuya ait bir binaya yaslanmak yasak.
• Paulding'de polis köpeklerinin ısırma hakkı var.
• Strongville'de, Studs Trekel'in "Catch 22" adlı kitabı yasak.
• Nevada'da size ait bir mekanda köpeğinize ateş açan birini anında asma hakkınız var.
Karayoluna deveyle çıkmak yasak..
• Eureka kentinde bıyıklı erkeklerin kadınları öpmeleri yasak.
• Kentucky eyaletinde aynı erkekle 4 kez evlenip boşanmak yasaklanırken, Michigan'da kadının saçı kanunen kocasına ait sayılıyor. Ayrıca aynı eyalette arabada sevişmek de yasaklar arasında.

Facebook Twitthis Furl

Ateş böceği nasıl ışık saçıyor?


Aslında bu böceğin verdiği ışığın ateşle de sıcaklıkla da bir ilgisi yoktur. Bilimsel adı "Soğuk Işık"tır. Bu ışık olayı, moleküler seviyede kimyasal bir işlemdir. Bazı moleküllerin ayrışarak daha yüksek enerjili hale geçebildikleri ve bu fazla enerjiyi ışığa dönüştürebildikleridir. Ateş böceğinin karın bölgesindeki ışık organında bulunan guddelerden ışık elde etmede rol alan iki ana kimyasal madde üretilmektedir. Fakat onlar da tam olarak ışık vermeye yetmediği için böceğinışık bölgesine yakın solunum organının ışık verme anında burayı oksijenle beslemesi gerekmektedir

Facebook Twitthis Furl

İnsanlar saatlerini niçin sol kollarına takarlar?


Özel bir durum veya farklı olma düşüncesi yoksa insanların çoğu saatlerini sol kola takar. Çünkü çoğunluk sağ elini kullanmaktadır ve bu kolun daha hareketli olması nedeniyle saatin bir yerlere çarpıp zarar görme olasılığı yüksektir. Zaten saatin kurma düğmesi 3 rakamının yanındadır. İnsanlar saati kurmak istedikleri zaman onu bilekten çıkarmadan sağ elle uzattıkları sol kollarındaki saati kurabilirler.

Facebook Twitthis Furl

Bir hafta niçin 7 gündür?


Babilliler 7 günlük haftayı zaman birimi olarak kullanıyorlardı. İlk çağlarda bilinen
beş gezegen ile güneş ve ayın sayısı nın 7 oluşu bu sayıyı gizemli ve uğurlu kılıyordu. Daha sonra dinlerde göğün 7 kat oluşu ve doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik notalarının 7 oluşu sayının önemini daha çok belirtti. Daha sonra Fransa takvim yapısını değiştirerek hafta sayısını 10 yaptı ama kabul görmedi. Rusya 5 günlük hafta uygulamasına geçti, o da tutulmadı. Sonunda yine hafta 7 gün olarak kaldı.

Facebook Twitthis Furl

Niçin otellerin kapıları döner kapıdır?


Döner kapıların tek amacı enerji tasarrufudur. Büyük binaların içerleri devamlı olarak ısıtılır. Açılan normal kapıdan içeri soğuk hava rahatlıkla girer. Eğer normal kapı kullanılırsa hava değişimi nedeniyle klimalar veya motorlar yeniden çalışacaktır. Özellikle çok kişinin girip çıktığı otel veya benzeri binalarda enerji tasarrufu için döner kapı kullanılır. Döner kanatlar sıcak havanın dışarı çıkmasına, soğuk havanın da içeri girmesini engeller.

Facebook Twitthis Furl

İmdat çağrısı S.O.S 'in anlamı nedir?


Çok kişi "Save our Ship" gemimizi kurtar; "Save our Soul" ruhumuzu kurtar; "Stop Other Signals" diğer sinyalleri sözcüklerinin kısaltılmışı sanır. Oysa hiçbiri değildir. Tamamen telgraf zamanından kalma mors alfabesiyle ilgilidir. İmdat çağrısının çok kolay akılda tutulabilmesi için 1908 de üç çizgi, üç nokta, üç çizgi olan S.O.S seçildi.

Facebook Twitthis Furl

Doktorlar niçin dizimize çekiçle vurur?


Bir sandalyeye rahatça oturup bacak bacak üstüne atarken doktor dizkapağının hemen altına, kası kemiğe bağlayan tedoma minik lastik bir çekiçle vurduğu zaman bacak ileri fırlar. Bu reflekste baldır kaslarındaki duyu sinirleri kasın genişlemesine tepki verir ve yeni sinir sinyalleri oluşturarak kaslara hafif bir basınç uygulandığını ve gerildiklerini omuriliğine iletirler. Omirilik ise bu basınca dayanabilmesi için kasların kasılması gerektiğini bildirir, bacak tekrar geri hareket eder. Refleks, beyin denetiminden geçmeksizin, yani beyin devrede olmadan doğrudan omuriliğin komutlarıyla gerçekleşmektedir. Diz kapağı refleksi omuriliğin işleyişi konusunda bilgi veren önemli bir tanı yöntemidir.

Facebook Twitthis Furl

Tükenmez kalemin dolmakalemden farkı nedir?


Kalemin tarihi yazınınkinden de eskidir. İlk insanlar sivriltilmiş çakmak taşlarıyla duvar resimleri yapmıştır. Mürekkepli metal kalemler Romalılar tarafından biliniyordu. Tükenmez kalem adı ile bilinen bilye uçlu kalemin ilk modeli 1880 yılında yapılmıştır fakat rağbet görmemiştir. Uçakların gelişmesiyle gündeme tekrar gelir. Uçaklar 2-3bin metreye çıkınca hava basıncı oldukça azalır. Dolmakalem mürekkebi basınç nedeniyle dışarı akarak kağıdı ya da giysiyi lekeler. 2.Dünya Savaşı'nda askeri uçaklarda kullanılan tükenmez kalem sonradan yaygınlaşmıştır. Tükenmez kalemlerde mürekkep kağıda pirinç uçtaki yuvaya yerleştirilmiş minik bir bilye aracılığıyla aktarılır. Fakat dolmakalemin özelliği seçkin ve yazıyı kaliteli kılmasıdır.

Facebook Twitthis Furl

Radyonun sesi açılınca pil daha çabuk mu biter?


Pille çalışan portatif radyolarda sesin yüksekliği pilin ömrünü etkiler. Radyo açık, sesi kapalı durumu ile sesin sonuna kadar açık durumu arasındaki fark pillerin ömürlerinin kısalmasına neden olur. Ses sonuna kadar açıldığında pillerden çekilen akım yüzde 30 artmaktadır. Bu durum, küçüğünden büyüğüne, pille çalışan ve ses yükselticisi olan bütün radyo, teyp, volkmen vb. için aynıdır.

Facebook Twitthis Furl

Format sabit diski öldürür mü?


Bilgisayarların sabit disklerine format atmanın genel olarak bilgisayarlara zarar verdiği bilinir. Bu nedenle bilgisayar kullanıcılarının büyük bir bölümü, bilgisayarlarına format atmak istediğinde bilgisayarlarına zarar vermek istemediğinden, sabit disklerine format atmaktan çekinir.

Ancak işin aslı sanıldığı gibi değildir. Sabit disklere format atmakla sabit diskler herhangi bir fiziksel darbeye maruz kalmazlar. Aksine, sabit disklere atlan her format, disklerin ömrünü de uzatacaktır; zira sabit disklerin doğası gereği içerisinde bulunan oynar çubuk, sabit diskte verilerin silinip yüklenmesiyle birlikte daha fazla hareket etmek durumunda kalır. Diğer bir deyişle, disk kafası parçalanan verileri bir araya getirebilmek için çok daha fazla çaba gösterir.

Oysa format atılan bir sabit diskte veriler tamamen silindiğinden, disk kafası artık sürekli bir o tarafa, bir diğer tarafa hareket etmek durumunda kalmayacaktır. Böylece sabit disk daha az yorulacak ve enerjinin etkin kullanımı neticesinde sabit diskin ömrü de uzayacaktır.

Ancak sabit disklere format atarken şu noktaya dikkat etmekte fayda var: Sabit diskinize format atmak istediğinizde, format işlemini kapsamlı bir şekilde gerçekleştirmelisiniz. Yani, "Hızlı format" seçeneğini kullanarak saniyeler içerisinde gerçekleşen format işlemi, verileri silmemektedir. Sadece verilerin sahip olduğu kodların bulunduğu indeksleri silen hızlı format, verilerin silindiği izlenimini kullanıcılara verir.

Bu nedenle sabit disklerini elden çıkarmak isteyen ve çıkarmadan önce hızlı format işlemini gerçekleştiren kullanıcılar, verilerini üçüncü kişilere kaptırabiliyor. Bunun nedeni ise verilerin hızlı format ile gerçekte silinmemesi, sadece indeksinin (kitaplardaki indeksleri düşünün) silinmiş olması. Kitaplardak indeks sayfalarını düşünelim. Bu indeks sayfasını yırtmanız, kitaptaki hiçbir yazıyı ortadan kaldırmayacaktır. Sadece kitapta aradığını bulmak istediğinizde bu indeks sayfasından faydalanamayacaksınız.

Oysa kapsamlı format atıldığında, veriler indeks dosyaları da dahil olmak üzere tamamen silinecektir. Böylece sabit diskin ömrü uzayacak, verilerin üçüncü kişilerin eline geçme ihtimali de son derece düşük olacaktır.

Kısacası sabit diske format atmanın bilgisayara zararı değil, pek çok faydası vardır. Bu nedenle işin dozunu aşmadan, belirli aralıklarla atılan formatların sabit disk üzerinde hiçbir olumsuz etkisi yoktur.

Facebook Twitthis Furl

Horozlar niçin sabahları erkenden öterler?

Sabah güneş doğarken ötmek yalnız horozlara özgü değildir. Kulağa en çok horozun sesinin gelmesi, onun sesinin diğerlerinden daha güçlü olmasıdır. Kuşların büyük çoğunluğuda aynı saatlerde ağaçlarda koro halinde öterler. Gün boyu hem horozlar hem kuşlar bu ötüşü sürdürürler ama seslerinin en güçlü çıktığı zaman sabah saatleridir. Horoz ve kuşların sabah gün doğarken ötmeleri biyolojik saatleriyle ayarlanmıştır.

Facebook Twitthis Furl

Evlerimizdeki sinekler kışın nereye gidiyor?


Sineklerin her türü kışın ortadan kaybolur. Havaların ısınmasıyla birlikte ansızın ortaya çıkarlar. Sinekler ısıya karşı çok hassastır. Güneş bulutun arkasına girdiği zaman oluşan ısı düşmesinden etkilenirler. Kış günlerinde yaşama şansları yoktur. Ölmeden önce yumurtalarını toprağa veya kuytuya gömerler. Lavra ve yumurtalar soğuktan etkilenmez. Yaz sıcakları başlayınca yumurtalar çatlar ve yine sinekli günler başlar.

Facebook Twitthis Furl

Neden kurşun kalemlerin çoğu altıgen ve sarı renkte?


Esasında en kolay üretim biçimi kare kesitli kurşun kalemdir ama yazarken elde tutulması pek kolay değildir. Yuvarlak kalemlerin elde tutulması kolaydır ama üretimi pahalıdır. Altıgen kesitli kalemler ise orta yoldur. Yuvarlak kesitli kalemler kadar kullanılması kolay ve üretimi daha ucuzdur.
Sekiz yuvarlak kurşunkalem için harcanan ağaçtan, dokuz altıgen kesitli kalem yapılabilir ve üretim safhası bir kademe daha kısadır.
Tabii ki, alıcılar için üretim maliyetlerinin pek önemi yoktur. Altıgen kesitli kurşun kalemlerin öbürlerine göre hala on bir kat daha fazla tercih edilmelerinin sebebi, belki de konulduğu masada yuvarlanıp, aşağıya düşmemeleridir.Kurşunkalemlerin dışının sarıya boyanarak satışı 1854 yılına dayanır. Ancak 1890 yılına kadar bu rengi kullanmak çok önemsenecek bir faktör değildi.
1890 yılında Avusturya'da L&C Hardtmuth Co. isimli şirket öyle bir kurşun kalem üretti ki, diğer üreticiler de bu kaliteyi yakalamak zorunda kaldılar.
Bu kurşun kaleme meşhur Hindistan elması olan 'Koh-I-Mo-or' adı verilmişti ve altın sarısına boyanmıştı. Ayrıca içindeki siyah renkli kurşun ucuyla birlikte Avusturya-Macaristan imparatorluğunun bayrağını oluşturuyordu.
Bu kurşunkalem o kadar beğenildi ve o kadar başarılı oldu ki, sarı renk kurşunkalemdeki kalitenin bir simgesi olarak kaldı. Diğer kurşunkalem üreticileri de bu başarıdan pay alabilmek için ürünlerini piyasaya sarı renkte sürmeye başladılar. Bugün hala piyasada olan dört kurşunkalemden üçü sarı renktedir.
Kurşunkalemlerin içinde kesinlikle kurşun yoktur. Ana madde olarak kullanılan grafit 40 değişik malzeme ile karıştırılarak, yüksek sıcaklıkta çok ince çubuklar haline gelene kadar preslenir. Zaten kurşun çok zehirli bir elementtir. Kurşunkalem denilmesinin sebebi 16. yüzyılda grafiti bulan İngiliz bilimcinin onu bir çeşit kurşun elementi sanmasıdır. Ancak 200 yıl sonra grafitin bir çeşit karbon olduğu anlaşıldı.

Facebook Twitthis Furl

Sivrisinekler bazı kişileri neden ısırmaz?


Bilim adamları, kimi insanların sivrisineklerce neden daha az ısırıldığını buldular: ''Bu insanların tatlı ter kokuları.''Bilim adamları, kimilerinin sivrisineklerce ''tercih edilmesinin'', kimilerininse ''tercih edilmemesinin'' ardında yatan nedenin, vücut kokularındaki farkta yattığını, sivrisineklere dirençli olanların terlerindeki şekerimsi koku bileşiminin daha yüksek düzeyde olduğunu keşfettiler.
''Ketonlar'' olarak bilinen bu bileşimlerin sivrisinekleri savdığını belirleyen bilim adamları, vücudunda bu maddenin çok olduğu insanların sivrisinek ısırıklarına daha az maruz kaldıklarını söylediler.
Rothamsted araştırma kuruluşundan Dr. James Logan, sivrisineklerin insanları belirlemelerine yardım eden, farklı kimyasalları ve işaretleri ayırtetme yeteneğine sahip olduklarını bildirdi.Logan, bir kişide bu ketonların yüksek yoğunlukta bulunmasının, sivrisineklerin, hedeflerindekinin insana benzemediğini düşünmelerine yol açtığını ve böylece bu kişileri sivrisinekler için daha az çekici kıldığını kaydetti.
İskoçya Aberdeen Üniversitesi'nden meslektaşlarıyla birlikte çalışan Logan, sivrisineklere dirençli gönüllü deneklerin vücut kokularıyla sinekleri çeken insanların kokularını karşılaştırdı.Sivrisinekleri kovmada etkili 5 tür keton belirleyen Logan ve arkadaşları, bu maddeleri normalde sivrisineklere çekici gelen denekler üzerine sıktılar ve sivrisineklerin bu kişilere artık yaklaşmadıklarını gördüler.
Bilim adamları şimdi, bu bulgunun ışığında yeni bir sivrisinek kovucu geliştirmek için kolları sıvadılar.
Yeryüzünde 3 bin 500'den fazla sivrisinek türü bulunuyor ancak bunlardan çok azı insan bedeninden besleniyor. Sivrisinekler nektardan beslenseler de dişiler, yumurta geliştirmeye yarayan protein ve enerji sağlayan kandan da yararlanıyor. AA

Facebook Twitthis Furl