İmdat çağrısı S.O.S 'in anlamı nedir?


Çok kişi "Save our Ship" gemimizi kurtar; "Save our Soul" ruhumuzu kurtar; "Stop Other Signals" diğer sinyalleri sözcüklerinin kısaltılmışı sanır. Oysa hiçbiri değildir. Tamamen telgraf zamanından kalma mors alfabesiyle ilgilidir. İmdat çağrısının çok kolay akılda tutulabilmesi için 1908 de üç çizgi, üç nokta, üç çizgi olan S.O.S seçildi.

Facebook Twitthis Furl

Doktorlar niçin dizimize çekiçle vurur?


Bir sandalyeye rahatça oturup bacak bacak üstüne atarken doktor dizkapağının hemen altına, kası kemiğe bağlayan tedoma minik lastik bir çekiçle vurduğu zaman bacak ileri fırlar. Bu reflekste baldır kaslarındaki duyu sinirleri kasın genişlemesine tepki verir ve yeni sinir sinyalleri oluşturarak kaslara hafif bir basınç uygulandığını ve gerildiklerini omuriliğine iletirler. Omirilik ise bu basınca dayanabilmesi için kasların kasılması gerektiğini bildirir, bacak tekrar geri hareket eder. Refleks, beyin denetiminden geçmeksizin, yani beyin devrede olmadan doğrudan omuriliğin komutlarıyla gerçekleşmektedir. Diz kapağı refleksi omuriliğin işleyişi konusunda bilgi veren önemli bir tanı yöntemidir.

Facebook Twitthis Furl

Tükenmez kalemin dolmakalemden farkı nedir?


Kalemin tarihi yazınınkinden de eskidir. İlk insanlar sivriltilmiş çakmak taşlarıyla duvar resimleri yapmıştır. Mürekkepli metal kalemler Romalılar tarafından biliniyordu. Tükenmez kalem adı ile bilinen bilye uçlu kalemin ilk modeli 1880 yılında yapılmıştır fakat rağbet görmemiştir. Uçakların gelişmesiyle gündeme tekrar gelir. Uçaklar 2-3bin metreye çıkınca hava basıncı oldukça azalır. Dolmakalem mürekkebi basınç nedeniyle dışarı akarak kağıdı ya da giysiyi lekeler. 2.Dünya Savaşı'nda askeri uçaklarda kullanılan tükenmez kalem sonradan yaygınlaşmıştır. Tükenmez kalemlerde mürekkep kağıda pirinç uçtaki yuvaya yerleştirilmiş minik bir bilye aracılığıyla aktarılır. Fakat dolmakalemin özelliği seçkin ve yazıyı kaliteli kılmasıdır.

Facebook Twitthis Furl

Radyonun sesi açılınca pil daha çabuk mu biter?


Pille çalışan portatif radyolarda sesin yüksekliği pilin ömrünü etkiler. Radyo açık, sesi kapalı durumu ile sesin sonuna kadar açık durumu arasındaki fark pillerin ömürlerinin kısalmasına neden olur. Ses sonuna kadar açıldığında pillerden çekilen akım yüzde 30 artmaktadır. Bu durum, küçüğünden büyüğüne, pille çalışan ve ses yükselticisi olan bütün radyo, teyp, volkmen vb. için aynıdır.

Facebook Twitthis Furl

Format sabit diski öldürür mü?


Bilgisayarların sabit disklerine format atmanın genel olarak bilgisayarlara zarar verdiği bilinir. Bu nedenle bilgisayar kullanıcılarının büyük bir bölümü, bilgisayarlarına format atmak istediğinde bilgisayarlarına zarar vermek istemediğinden, sabit disklerine format atmaktan çekinir.

Ancak işin aslı sanıldığı gibi değildir. Sabit disklere format atmakla sabit diskler herhangi bir fiziksel darbeye maruz kalmazlar. Aksine, sabit disklere atlan her format, disklerin ömrünü de uzatacaktır; zira sabit disklerin doğası gereği içerisinde bulunan oynar çubuk, sabit diskte verilerin silinip yüklenmesiyle birlikte daha fazla hareket etmek durumunda kalır. Diğer bir deyişle, disk kafası parçalanan verileri bir araya getirebilmek için çok daha fazla çaba gösterir.

Oysa format atılan bir sabit diskte veriler tamamen silindiğinden, disk kafası artık sürekli bir o tarafa, bir diğer tarafa hareket etmek durumunda kalmayacaktır. Böylece sabit disk daha az yorulacak ve enerjinin etkin kullanımı neticesinde sabit diskin ömrü de uzayacaktır.

Ancak sabit disklere format atarken şu noktaya dikkat etmekte fayda var: Sabit diskinize format atmak istediğinizde, format işlemini kapsamlı bir şekilde gerçekleştirmelisiniz. Yani, "Hızlı format" seçeneğini kullanarak saniyeler içerisinde gerçekleşen format işlemi, verileri silmemektedir. Sadece verilerin sahip olduğu kodların bulunduğu indeksleri silen hızlı format, verilerin silindiği izlenimini kullanıcılara verir.

Bu nedenle sabit disklerini elden çıkarmak isteyen ve çıkarmadan önce hızlı format işlemini gerçekleştiren kullanıcılar, verilerini üçüncü kişilere kaptırabiliyor. Bunun nedeni ise verilerin hızlı format ile gerçekte silinmemesi, sadece indeksinin (kitaplardaki indeksleri düşünün) silinmiş olması. Kitaplardak indeks sayfalarını düşünelim. Bu indeks sayfasını yırtmanız, kitaptaki hiçbir yazıyı ortadan kaldırmayacaktır. Sadece kitapta aradığını bulmak istediğinizde bu indeks sayfasından faydalanamayacaksınız.

Oysa kapsamlı format atıldığında, veriler indeks dosyaları da dahil olmak üzere tamamen silinecektir. Böylece sabit diskin ömrü uzayacak, verilerin üçüncü kişilerin eline geçme ihtimali de son derece düşük olacaktır.

Kısacası sabit diske format atmanın bilgisayara zararı değil, pek çok faydası vardır. Bu nedenle işin dozunu aşmadan, belirli aralıklarla atılan formatların sabit disk üzerinde hiçbir olumsuz etkisi yoktur.

Facebook Twitthis Furl

Horozlar niçin sabahları erkenden öterler?

Sabah güneş doğarken ötmek yalnız horozlara özgü değildir. Kulağa en çok horozun sesinin gelmesi, onun sesinin diğerlerinden daha güçlü olmasıdır. Kuşların büyük çoğunluğuda aynı saatlerde ağaçlarda koro halinde öterler. Gün boyu hem horozlar hem kuşlar bu ötüşü sürdürürler ama seslerinin en güçlü çıktığı zaman sabah saatleridir. Horoz ve kuşların sabah gün doğarken ötmeleri biyolojik saatleriyle ayarlanmıştır.

Facebook Twitthis Furl

Evlerimizdeki sinekler kışın nereye gidiyor?


Sineklerin her türü kışın ortadan kaybolur. Havaların ısınmasıyla birlikte ansızın ortaya çıkarlar. Sinekler ısıya karşı çok hassastır. Güneş bulutun arkasına girdiği zaman oluşan ısı düşmesinden etkilenirler. Kış günlerinde yaşama şansları yoktur. Ölmeden önce yumurtalarını toprağa veya kuytuya gömerler. Lavra ve yumurtalar soğuktan etkilenmez. Yaz sıcakları başlayınca yumurtalar çatlar ve yine sinekli günler başlar.

Facebook Twitthis Furl

Neden kurşun kalemlerin çoğu altıgen ve sarı renkte?


Esasında en kolay üretim biçimi kare kesitli kurşun kalemdir ama yazarken elde tutulması pek kolay değildir. Yuvarlak kalemlerin elde tutulması kolaydır ama üretimi pahalıdır. Altıgen kesitli kalemler ise orta yoldur. Yuvarlak kesitli kalemler kadar kullanılması kolay ve üretimi daha ucuzdur.
Sekiz yuvarlak kurşunkalem için harcanan ağaçtan, dokuz altıgen kesitli kalem yapılabilir ve üretim safhası bir kademe daha kısadır.
Tabii ki, alıcılar için üretim maliyetlerinin pek önemi yoktur. Altıgen kesitli kurşun kalemlerin öbürlerine göre hala on bir kat daha fazla tercih edilmelerinin sebebi, belki de konulduğu masada yuvarlanıp, aşağıya düşmemeleridir.Kurşunkalemlerin dışının sarıya boyanarak satışı 1854 yılına dayanır. Ancak 1890 yılına kadar bu rengi kullanmak çok önemsenecek bir faktör değildi.
1890 yılında Avusturya'da L&C Hardtmuth Co. isimli şirket öyle bir kurşun kalem üretti ki, diğer üreticiler de bu kaliteyi yakalamak zorunda kaldılar.
Bu kurşun kaleme meşhur Hindistan elması olan 'Koh-I-Mo-or' adı verilmişti ve altın sarısına boyanmıştı. Ayrıca içindeki siyah renkli kurşun ucuyla birlikte Avusturya-Macaristan imparatorluğunun bayrağını oluşturuyordu.
Bu kurşunkalem o kadar beğenildi ve o kadar başarılı oldu ki, sarı renk kurşunkalemdeki kalitenin bir simgesi olarak kaldı. Diğer kurşunkalem üreticileri de bu başarıdan pay alabilmek için ürünlerini piyasaya sarı renkte sürmeye başladılar. Bugün hala piyasada olan dört kurşunkalemden üçü sarı renktedir.
Kurşunkalemlerin içinde kesinlikle kurşun yoktur. Ana madde olarak kullanılan grafit 40 değişik malzeme ile karıştırılarak, yüksek sıcaklıkta çok ince çubuklar haline gelene kadar preslenir. Zaten kurşun çok zehirli bir elementtir. Kurşunkalem denilmesinin sebebi 16. yüzyılda grafiti bulan İngiliz bilimcinin onu bir çeşit kurşun elementi sanmasıdır. Ancak 200 yıl sonra grafitin bir çeşit karbon olduğu anlaşıldı.

Facebook Twitthis Furl

Sivrisinekler bazı kişileri neden ısırmaz?


Bilim adamları, kimi insanların sivrisineklerce neden daha az ısırıldığını buldular: ''Bu insanların tatlı ter kokuları.''Bilim adamları, kimilerinin sivrisineklerce ''tercih edilmesinin'', kimilerininse ''tercih edilmemesinin'' ardında yatan nedenin, vücut kokularındaki farkta yattığını, sivrisineklere dirençli olanların terlerindeki şekerimsi koku bileşiminin daha yüksek düzeyde olduğunu keşfettiler.
''Ketonlar'' olarak bilinen bu bileşimlerin sivrisinekleri savdığını belirleyen bilim adamları, vücudunda bu maddenin çok olduğu insanların sivrisinek ısırıklarına daha az maruz kaldıklarını söylediler.
Rothamsted araştırma kuruluşundan Dr. James Logan, sivrisineklerin insanları belirlemelerine yardım eden, farklı kimyasalları ve işaretleri ayırtetme yeteneğine sahip olduklarını bildirdi.Logan, bir kişide bu ketonların yüksek yoğunlukta bulunmasının, sivrisineklerin, hedeflerindekinin insana benzemediğini düşünmelerine yol açtığını ve böylece bu kişileri sivrisinekler için daha az çekici kıldığını kaydetti.
İskoçya Aberdeen Üniversitesi'nden meslektaşlarıyla birlikte çalışan Logan, sivrisineklere dirençli gönüllü deneklerin vücut kokularıyla sinekleri çeken insanların kokularını karşılaştırdı.Sivrisinekleri kovmada etkili 5 tür keton belirleyen Logan ve arkadaşları, bu maddeleri normalde sivrisineklere çekici gelen denekler üzerine sıktılar ve sivrisineklerin bu kişilere artık yaklaşmadıklarını gördüler.
Bilim adamları şimdi, bu bulgunun ışığında yeni bir sivrisinek kovucu geliştirmek için kolları sıvadılar.
Yeryüzünde 3 bin 500'den fazla sivrisinek türü bulunuyor ancak bunlardan çok azı insan bedeninden besleniyor. Sivrisinekler nektardan beslenseler de dişiler, yumurta geliştirmeye yarayan protein ve enerji sağlayan kandan da yararlanıyor. AA

Facebook Twitthis Furl

Buz neden kaygandır?


Evde cilalı parke üzerinde çorapla yürürken düşme olasılığınız, halıya oranla çok daha fazladır. Çünkü halı ile ayağımız arasında, cilalı parkeye nazaran daha çok sürtünme ve daha fazla temas vardır. Buzlu bir yüzeyin üzerinde ayağımızın kaymasını benzer bir sebebe dayandırabiliriz, ancak buz pateni yapanlar pütürlü buz yüzeyinde, düz bir buz yüzeyinden çok daha fazla bir hızla kayarlar.Buz, sanıldığı gibi, düzgün bir yüzey olduğu için kaygan değildir. Olay, buz pateninin çok küçük yüzeyinin buza basınç yapması dolayısıyla o noktadaki buzun erimesi ve oluşan bu ince su tabakası üzerinde patenin hareket etmesidir.
İnsan ayağının boyunun ortalama 25 santimetre, eninin ise 10 santimetre olduğunu kabul edelim. Ortalama insan ağırlığı olan 75 kg., iki ayakla 500 santimetrekare yere bastığında, her santimetrekareye 0,15 kg. ağırlık biner. Topuklu ayakkabı giyen kadınlarda yere basılan alan o kadar küçülür ve basınç o kadar artar ki, kadınların topuklu ayakkabı izi sıcak asfaltta kalır, hatta bu basınç nerede ise filinki ile aynıdır.
Ucu neredeyse bıçak gibi olan patenlerin buza değen alanı o kadar küçüktür ki, erime ısısını l derece azaltmak için 130 kg/cm2 gereken buz yüzeyini derhal eritir.
Buz pütürlü olunca, paten sadece buzun pütürünün çıkıntılarına basar, böylece temas yüzeyi iyice küçülür ve basınç artar ve buz daha kolay eriyerek, paten buz ile arasında oluşan ince su tabakası üzerinde rahatça kayar.
Bu arada buzun bir başka şaşırtıcı özelliğine de değinmeden geçemeyeceğiz. Dişimiz ağrıdığında elimizin üzerine konulan buz bu diş ağrısının azalmasına yardımcı olur.
Vücudumuzun herhangi bir yerinde bir ağrı oluştuğunda, uyarıcı sinirler buradan orta beyine ağrı sinyalleri gönderirler.
Bu sayede beyin tarafından uyarılarak vücudun doğal ağrı kesicileri olan 'endorfin' ve 'enkefolin' salgılanır.
Bu salgıların kaynağa gidebilmesi için sinir sisteminin diğer bölümlerine, ağrı algılarının geçtiği diğer kapıları 'kapat' sinyali gönderilir. El üzerinden gelen ağrı sinyallerinden dolayı salgılanan doğal ağrı kesiciler sonucu yüz sinirlerinden gelen ağrı kapıları beyinde kapanmaktadır.
Diş ağrılarında vücudun başka bir yerinde değil de el üstüne buz konulmasının nedeni bu olup, bu noktaya akapuntur uygulanmasıyla da benzer sonuca ulaşılmaktadır. Baş parmakla işaret parmağı arasındaki bu noktaya HO-KU noktası denilmektedir.

Facebook Twitthis Furl

En yüksek ses hangisidir?


Sesin seviyesini ölçmede kullanılan birim Desibel'dir ve kısaca dB olarak yazılır.
İnsan kulağı inanılmaz şekilde hassas olduğundan bu dB ölçüsü de biraz tuhaftır.
Kulağımız en hafif bir yaprak hışırtısından, jet motorunun yüksek sesine kadar her şeyi işitebilir.
Halbuki jet motorunun sesi insanın işitebileceği yumuşak bir fısıldamadan bir trilyon kat daha fazladır.
İnsan kulağı aralarında bir dB fark olan sesleri bile ayırt edebilir.
Desibel seviyesi matematik dilinde "eksponenşıl" denilen şekilde (aynen deprem ölçüsü 'rihter'de de olduğu gibi) katlanarak artar.
İnsan kulağının işitebileceği en düşük ses seviyesi yani sessizlik O (sıfır) dB'dir.
Bu seviyenin 10 kat fazlası 10 dB, 100 kat fazlası 20 dB, 1000 kat fazlası 30 dB'dir ve böyle artarak gider.
Şimdi bazı seslerin seviyelerine bakalım.
Sesin şiddet faktörü Ses seviyesi Sesin kaynağı (dB) Roket sesi 150 Jet uçağının kalkışı 120 Gök gürültüsü 110 Klakson sesi (l metreden) 100 Metro istasyonu 90 Mutfak blenderi 80 Saç kurutucusu 70 Otobandaki trafik 60 ' Normal konuşma 40 Oturma odası 30 Kütüphane, hafif fısıltı 10 ? Yaprak hışırtısı O İşitmenin alt sınırı Yukarıdaki bütün ses seviyeleri kaynağın yakınından alınmıştır.
Kaynaktan uzaklaştıkça bu seviyeler mesafeye bağlı olarak düşer.
85 dB'in üzerindeki sesler işitme duyusunun kaybına yol açabilir.
Tabii bu süreye de bağlıdır.
10 saat 95 dB seviyesindeki sese maruz kalmak zarar verebilirken, çok kısa sürede 120 dB'lik bir ses seviyesi kulağa zarar vermez.
Sesin iki temel özelliği vardır.
Biri yukarıda belirttiğimiz şiddeti veya seviyesi, diğeri de frekansı.
Ses hava dalgaları ile yayıldığından bir saniyedeki dalga sayısı frekansını verir.
Ve bu da 'Herz' birimi ile ifade edilir.
Sesin şiddeti ile frekansı arasında bir bağlantı yoktur.
İnsan kulağı 20 ile 20.000 Herz arasındaki sesleri algılayabilir.
20.000'in üstü ultrasonik sesler olup bu sesleri insan kulağı algılayamaz.
Sesin bir kulağımıza gelmesi ile öbürüne gelmesi arasında saniyenin milyonda biri kadar bir süre olmasına rağmen sinir sistemimiz bunu beynimize ulaştırır ve sesin hangi yönden geldiğini algılarız.
85 dB'in üstü insan kulağı için zararlı iken bebeklerin ağlaması 100 dB'in de üstündedir.
Anneler, babalar bebeklerinizi ağlatmayın, sonra zararı size dokunabilir.

Facebook Twitthis Furl

Termos nasıl sıcağı sıcak, soğuğu soğuk tutuyor?


Tek nedeni vardır, vakum.Yani boşluk.Bir termosta içiçe geçmiş iki kap vardır. Dıştaki metal bir kap olup içteki genellikle bir cam şişedir. İkisinin arasındaki hava ise boşaltılmıştır. Tam olmasa da üreticiler tarafından elde edilebilen tama yakın bir boşluk vardır. Vakumlu bir ortamda hava molekülleri de olmadığından ısı iletilemez.Cismin ısısı başlangıçta ne ise o halde kalır.İçerden dışarıya, dışardan içeriye ısı geçişi olmaz. Böylece termosa konan sıvı sıcaksa sıcak, soğuksa soğuk kalır.

Facebook Twitthis Furl

Neden ayların günleri 28, 30, 31 gibi farklıdır?


Romalılar milattan 758 yıl önce 10 aylık takvim uygulamasına başladılar. Bu ilk orijinal Roma takviminde aylar, gündüz ve gecenin eşit olduğu, binlerce yıldır hayatın başlangıç zamanı olarak kabul edilen Mart ayından başlamak üzere, Martius (Mart), Aprilis (Nisan), Maius (Mayıs), Junius (Haziran), Quintilis (Temmuz), Sextilis (Ağustos), September (Eylül), October (Ekim), November (Kasım) ve December (Aralık) idi.
Bu ay adlarından Quintilis’den (Temmuz), December’a (Aralık) kadar olanlar, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 rakamlarının Roma’lılarca telaffuz ediliş şekliydi yani, Mart başlangıçlı takvime göre bu aylar yılın 5′inci, 6′ncı, 7′nci, 8′inci, 9′uncu, ve 10′uncu aylarıydılar. Bu 10 aylık takvim geride hesaba katılmamış daha 60 gün bırakıyordu.
Yedek olarak bırakılan bu 60 gün sorun yaratınca, Janarius (Ocak) ve Februarius (Şubat) adları ile iki ay daha eklenerek takvim tamamlandı. Yani yılın ilk ayı Martius (Mart), son ayı ise Februarius (Şubat) oldu.
Asırlar sonra milattan 46 yıl önce Roma İmparatoru Julius Caesar (Sezar), muhtemelen politik sebeplerden takvimde bazı değişiklikler yaptı. On bir ayı 30 ve 31 gün olarak iki şekilde düzenledi, yılın son ayı olan Şubat’a 29 gün verdi, her dört senede bir Şubat’a bir gün ilavesini kabul etti. Ancak sonra nedendir bilinmez Janairus’u (Ocak) yılın ilk ayı olarak ilan etti. Böyle olunca da, her 4 yılda bir eklenecek bir günün, yeni durumda yılın ikinci ayı konumuna gelmesine rağmen Februarius’a (Şubat) eklenilmesine devam edildi.
Julius Caesar’ın beklenmeyen ölümünden (Sen de mi Brütüs olayı!) sonra, Romalılar bu çok sevdikleri imparatorlarının anısına Quintilİs (Temmuz) ayının ismini July olarak değiştirdiler.
Ondan sora tahta çıkanlardan, Augustus kendi şerefine, Sextilis (Ağustos) ayının adını kendi ismi ile değiştirerek, bu aya August adını verdi. Ama ortaya başka bir sorun çıkmıştı. Sezar’ın ayı 31 gün, Augustus’un ayı ise 30 gün çekiyordu. Sorunu yine imparatorun kendisi çözdü ve zaten 29 gün olan Şubat’tan bir gün daha alarak Ağutos’a ekleyiverdi. Böylece iki ay da eşitlenmiş oldu.
İşte size takvimin, niçin 12 ay olduğunun, ayların isimlerinin nasıl konduğunun ve niçin farklı sayıda günlerden meydana geldiklerinin, dört sene sonra eklenecek artık günün niçin yılın sonuncu değil de, alakasız bir şekilde ikinci ayına eklendiğinin küçük bir hikayesi.
Özellikle ortaçağda takvimler üzerinde o kadar oynanmıştır ki, yapılan bilimsel hesaplamalara göre, İsa’nın bugün kabul edilen Milattan, yani İsa’nın doğumundan yaklaşık 6 yıl önce doğduğu, 36 yıl yaşayıp Milattan sonra 30 yılında öldüğü ileri sürülmektedir.

Facebook Twitthis Furl

Sirk çadırları neden daima daire biçimindedir?


18. yüzyıla gelinceye kadar, cambazlık, ateş yutma vb. gösteriler sokaklarda halka, saraylarda ise asillere yapıyordu.
Philip Astley, bugünkü modern sirklerin kurucusu kabul edilir. 1763 yılında kurduğu sirkinde, ana gösteri ata binilerek yapılanlardı. Astley atlar bir daire etrafında döndüklerinde, binicilerin at üzerinde daha rahat ayakta durduklarını bildiğinden, sirk çadırını ve gösteri yerini bir daire oluşturacak şekilde düzenledi ve atların gösteri sırasında, daima daire biçiminde dönmelerini sağladı.
Bir başka sirk sahibi, Antonio Franconi'de, dairenin en uygun çapının yaklaşık 13 metre olduğunu saptadı ki, bu mesafe bugün bile kullanılan ölçüdür.
Son bir not olarak, İngilizce'si 'circus' olan sirk kelimesinin, Latince'de daire anlamına gelen, 'circle'dan türediğini de belirtmeden geçmeyelim.

Facebook Twitthis Furl

Neden terliyoruz?


Ter nedir?
Terleme, tümüyle istemimiz dışında gelişen, metabolizmamızın doğal bir fonksiyonu. Ter ise, aslında salgılandığında renksiz ve kokusuz olan fakat koltukaltı gibi sıcak ve nemli ortamlarla buluştuğunda kötü kokmaya başlayan fizyolojik bir sıvı.
Neden terliyoruz?
İnsan vücudunun normal olarak fizyolojik işlemleri yapması için vücut ısısının 36,5 derecede sabit kalması gerekiyor. Terlememizin ana nedeni de, vücut ısımızın sabit kalmasının sağlanması. Çünkü terin buharlaşması ile ısı kaybediliyor. Bir günde salgılanan ter, ortalama 100 cc. Aşırı efor ve sıcakta bu rakam saatte 1,5 litreye kadar da çıkabiliyor. Vücudumuzdaki ter bezi sayısı ise 2-3 milyon kadar ve en fazla ter bezi avuç içinde bulunuyor. Bu yüzden ellerimiz çoğu zaman nemli olabiliyor. Peki terlemeyi tetikleyen şeyler neler?
Terlemeyi tetikleyenler
• Ortam sıcaklığının artması,
• Efor harcanması,
• Sınav stresi, yeni biriyle tanışma gibi aşırı heyecanlanmaya sebep olan anlar,
• Nemli ortamlara girme gibi durumlar terlemeyi tetikleyen nedenlerin başında.
Aşırı terleme bir hastalık mı?
Normal bir insanın günlük ter miktarı 100 ml kadar. Ancak ortam ısısının artması ile terleme günde 1,5 litreye kadar çıkabiliyor. Ter bezleri çok fazla çalıştığında aşırı terleme meydana geliyor. Aşırı terlemenin ise birçok sebebi olabiliyor. Ateşli ve hormonal hastalıklar, ortam ısısının artması, kalp ve solunum yetersizliği, bazı ilaçların kullanılması ve bazı tümörler aşırı terlemenin başlıca nedenlerinden. Bu yüzden aşırı terleyen kişilerin bir sağlık kontrolünden geçmesi, tiroid bezi ve böbrek üstü bezi rahatsızlıkları tetkikleri yaptırması şart. Ama aşırı terleme illa ki bir hastalığın belirtisi olacak diye de bir şey yok. Bazı durumlarda hiçbir hastalık yokken de terleme artışı görülebiliyor. Peki neden kötü kokuyor?
Neden kötü kokuyor?
Ter; su, sodyum, klor, potasyum, üre gibi maddelerden oluşuyor. İçindeki organik madde miktarının artması terin kötü kokmasına neden oluyor.
Ter kokmamak için neler yapmalı?
Gelelim en önemli konuya! İşte bunun için yapabileceklerin...
• Bol su içmeyi dene.
• İnce, gözenekli, cildinin hava almasını sağlayan giysiler giy.
• Kokunun en çok yaşandığı bölge koltukaltları… Bu yüzden bu bölgeni sürekli temiz tutmaya özen göster.
• Koltukaltındaki tüyleri fazla uzamadan al.
Anti-perspirantlar ve deodorantlar zararlı mı?
Vücudun doğal sürecinde terlemesi şart! Terlemeyi engelleyici ürünler ter bezlerinin cilde açıldığı kanalcıkların tıkanmasına neden olabiliyor. Ter ve yağ bezlerinin ağzının tıkanmasına bağlı olarak da ciltte sivilcelenmeler ve küçük yağ kistleri oluşabiliyor. Bu yüzden bu ürünleri aşırı kullanmamalı ve kullanırken de dikkatli olmalısın. Neler mi yapabilirsin?
• Sabah dışarı çıkarken sürdüğün roll-on’u eve gelir gelmez yıkayıp vücudundan temizle.
• Mümkünse tam kuruluk sağlayanları değil de, normal olanlarını tercih et.
• Deodorant kullanırken koltukaltının mutlaka temiz ve kuru olmasına dikkat et.
• Sakın deodorantı terliyken sıkma. Yoksa ortaya daha kötü kokular çıkmasına sebep olabilirsin!

Facebook Twitthis Furl

Beyin Mucizesi

Çağımız teknoloji ve iletişim çağı...
Bilgisayarlar ve telefonlar tüm dünyayı birbirine bağlıyor. Bugün yaklaşık 6 milyar insan teknolojinin yardımıyla birbirine ulaşabiliyor... Bilim adamları iletişim teknolojilerini bir adım daha ileriye taşıyabilmek için yeni projeler geliştiriyor... Ancak şu anda yeryüzünde öyle bir iletişim ağı kurulu ki yaklaşık 100 milyar kullanıcı bu iletişim ağı üzerinden sürekli haberleşiyor... Bu kullanıcılar iletişimi kolaylaştırmak için trilyonlarca yeni bağlantı kuruyor... Burada, bilgisayarınızdaki gibi bağlantı sorunları pek yaşanmıyor. Kullanıcılar hiç dinlenmiyor. Burada elektrik kesilmiyor. Burası beyin!..
Sahip olduğunuz bu mükemmel iletişim ağı daha hiçkimse varlığınızdan haberdar değilken kurulmaya başladı... Doğumunuzla birlikte sistem gelişimi hızlandı ve o günden beri kurulan ağların sayısı her geçen gün artıyor... Yaşınız ilerledikçe deneyimleriniz beyninizi, beyniniz de sizi şekillendiriyor. Çevrenizle kurduğunuz ve gelecekte sürdüreceğiniz o güçlü bağı mümkün kılıyor.
Bu belgeselde, insan hayatının en önemli unsurlarından biri olan beynin içindeki o kusursuz ve İlâhî tasarıma, işleyişe tanık olacaksınız...




Facebook Twitthis Furl

Neden Unuturuz?


Uzmanlar, yirmili yaşlardan sonra beynin sadece varolan beyin hücreleri arasındaki bağlantıları arttırarak geliştiğini ve diğer yandan da yavaş yavaş hücre ölümü başladığını belirtiyor. Biz ne kadar çok farklı alanlarla ilgilenir ve entelektüel seviyemizi geliştirmeye çalışırsak beynimizde kendisini o ölçüde geliştiriyor. Fakat yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan hücre ölümü nedeniyle giderek kullanmakta olduğumuz hücre havuzu azalıyor. Bu nedenle bir süre sonra beyin yeni bir şeyler öğrenirken bazı tasarruflar yapar ve aslında çok da kullanılmayan bazı bilgileri siler. Öğrenme artık en eskilerin silinip yenilerin kaydedilmesi şeklini alıyor. Dolayısıyla zamanla ortaya çıkan doğal bir unutma süreci yaşanıyor.
Öte yandan özellikle 20-50 yaş arasındaki "unutkanlık" şeklindeki yakınmaların çoğunluğu stres, iş veya ders yoğunluğu, özel yaşamlarda oluşan değişimler (evlenme, boşanma, eşlerden birinin yada aileden birinin kaybı gibi) şeklinde yaşam süresince zaman zaman zorlandığımız anlarda ortaya çıkan, daha çok dikkat eksikliği, konsantrasyon güçlüğü, depresyon gibi sebeplere bağlı gelişiyor.

Facebook Twitthis Furl

Bozuk paraların kenarları neden tırtıllıdır?


Özellikle kağıt para devrinden önce, alışverişte kullanılan paralar altın ve gümüş içeriyorlardı. Her devirde olduğu gibi, o devirde de bulunan bazı düzenbazlar, bu paraları kenarlarından kazıyarak, çok az miktarda da olsa, bu değerli madenleri biriktiriyor, parayı da tekrar kullanabiliyorlardı.
O devirlerde tüccarlar, parayı tartıyorlar ve ağırlığı eksikse kabul etmiyorlardı. Tabii, para da elinizde kalıyordu. Antik para kataloglarında dikkat ederseniz, paraların büyük bir kısmının tam yuvarlak olmadığını görürsünüz.
Bu sorunu çözmek ve halkı eksik paraya karşı korumak için bozuk paraların kenarları tırtıllı yapılmaya başlandı. Bu tırtıllar sayesinde paranın kenarının kazındığı hemen belli oluyordu ve kenarı kazınmış parayı kimse almıyordu.
Bu adet günümüze kadar devam etti. Artık içinde değerli bir maden bulunmamasına rağmen, bozuk paralarımızın kenarlarında ya tırtıl ya da bir yazı vardır.

Günümüzde madeni paralar 'bozukluk' veya 'ufaklık' adı altında sadece küsuratları ödemede kullanılıyor. Bozuk paralar da para olma niteliklerini kanundan almalarına rağmen, kullanılmalarında bazı sınırlamalar vardır.
Gerek kağıt, gerekse madeni para olsun, her ikisiyle de yapılan ödemeleri kabul etmemek mümkün değildir. Buna 'Kanuni Tedavül Mecburiyeti' denilir ki, kağıt paralarda bu mecburiyet sınırsızdır. Ödenen miktar ne kadar büyük olursa olsun, bunu karşı taraf kabul etmek mecburiyetindedir.
Madeni paraların ise mecburiyeti sınırlıdır. En çok üzerlerinde yazan değerin 50 katını tamamen bozuk para ile ödeyebilirsiniz. Örneğin 50 bin liralıklarla, 2,5 milyona kadar ödemelerinizi yapabilirsiniz ama daha fazlasını da bozuk para ile ödeme isteğinizi karşı taraf kabul etmeyebilir.
Kağıt paraların Merkez Bankası tarafından basıldığı bilinir de, madeni paraları Maliye Bakanlığı'nın çıkardığı pek bilinmez. Madeni paraların toplam para stoku içindeki oranı da yaklaşık yüzde l civarındadır.
Hiç dikkat ettiniz mi? İnsan yüzleri kağıt paralarda önden, madeni paralarda ise yandandır. Madeni paralarda yer çok küçük olduğundan, kabartma tekniği ile bir yüzün tam detayını vermek mümkün olamamaktadır. Yandan bir profil kişiyi daha iyi tanınır kılmaktadır.

Facebook Twitthis Furl

Yapıştırıcılar nasıl yapıştırıyor?


Yapıştırıcıların sağladığı yapıştırma olayı aslında kimyasal reaksiyondan başka bir şey değildir. Günümüzde imalâtçılar yapıştırıcıları sentetik malzemeler kullanarak yaparlar. Yapıştırma olayında benzer ya da iki malzemeden iki madde, bir de yapışkan gerekir. Burada en önemli görev yapıştırıcıdadır. Yapıştırıcı moleküllerinin diğer iki madde molekülleri ile birleşme eğilimi gösterir bir yapıda olması gerekir.

Facebook Twitthis Furl

Kuşlar nasıl konuşabiliyor?


Her insan ağzıyla konuşur ama konuşabilmeyi sağlayan asıl organ beyindir. Beyinde oluşan düşünceler dilimize ve dudaklarımıza aktarılır. Hayvanlar bu nedenle konuşamaz. Papağan ve benzeri kuşların yaptıkları konuşma değil, mükemmel bir ses tınısı ezberi ve tekrardır. Sesleri ezberler ve taklit ederler. Kuşların ses organları memeli hayvanlardan farklı olarak gırtlakta değil göğüs kafeslerinin dibinde, karın boşluğunun derinliklerindedir. Kuşların doğasında ses taklit yeteneği vardır. Doğayla içiçe yaşarken diğer kuşların seslerini taklit ederek bir çeşit iletişim sağlarlar.

Facebook Twitthis Furl

Kediler balık ve sütü niçin severler?


Kedilerin sudan hoşlanmadığı bilinir. Ama aslında kediler çok iyi yüzerler. Hava şartlarından dolayı ve de tembelliklerinden suya girmeyi sevmezler. Ev kedisinin balık sevmesinin yanında kuşlara ve farelere olan düşkünlüğünün nedeni evcilleştirilmeden önce Mısır'da Nil vadisinde balık, kurbağa, küçük kuş ve fareleri avlayarak yaşamış olmasıdır. Zaten eski Mısırlılar kedileri fare avcıları olduğu için evcilleştirmişlerdir. Günümüzde kedinin kuzey Hindistan ve Güneydoğu Asya'da yaşayan türleri ırmakların kenarlarında balık avlayarak yaşamaktadır. Patileri ile balıkları sudan dışarı atar, gerekirse suya tamamen girerler. Eski Mısır'da kedi bakıcıları onları ekmek ve sütle beslemişlerdir. Kedilerin süt zevkinin de Mısırlı bakıcılarının yarattığı beslenme alışkanlığından kaynaklanmaktadır.

Facebook Twitthis Furl

Kumaşlar yıkandıktan sonra niçin çeker?


Aslında kumaş ıslanınca lifler şiştiğinden kumaşın biraz uzaması gerekmektedir. Ama bükümlerin açılarındaki deformasyonun yaptığı çekme kuvveti daha fazla olduğundan sonuçta kumaş boydan kısalır. Kumaş yıkandıktan sonra kurutulduğunda şişmiş lifler eski durumlarına gelirler. Ama kumaş ilk ölçülerine dönemez. Su, yüksek ısı, çalkalama, sabun hepsi kumaşın çekmesini kolaylaştırır. Kumaş birkaç kez yıkandıktan sonra ölçüleri belli bir dengeye ulaşır ve ondan sonra yıkandığında çekmez.

Facebook Twitthis Furl

Bardaktaki buzlar niçin birbirlerine yapışırlar?


Buzun erimesi için yalnızca sıcaklık değil basınç da önemlidir. Dağlardaki buzulların kayma nedeni de budur. Basınçla alt tabaka erir ve kayma oluşur. Bir kabın içinde ya da bir bardakta üstüste duran buzların herbiri altındakine değdiği noktada bir basınç oluşturur ve bu noktada çok küçük kısım erir.Buradan hareket eden su çok az yanda iki buz küpçüğünün birleştiği noktada tekrar donar. İki buz parçası kaynak yapılmışcasına birbirlerine yapışır ve orada bir daha erime olmaz.

Facebook Twitthis Furl

Hurmanın Bilinmeyen Yönleri


İftar sofralarının vazgeçilmez yiyeceği hurmanın kalp ve damar hastalıklarından korunmada etkili rol oynadığını, kansere karşı koruyucu olduğunu, boğaz ağrısını kestiğini, bronşit, öksürük ve soğuk algınlığı şikayetlerini giderdiğini biliyor muydunuz.
Uzmanlar, hurmanın lif, mineral ve fenol açısından oldukça zengin bir besin maddesi olduğunu belirtti. Kalp dostu olarak bilinen elmada daha çok bakır ve çinko bulunurken, hurmada sodyum, potasyum, magnezyum, kalsiyum ve demirin 2 kat daha fazla olduğu, düzenli yenilmesi halinde, kalp ve damar hastalıkları riskini azalttığı ifade edildi.
Yaklaşık yüzde 20 nem ihtiva eden taze hurmada yüzde 60-65 seker ve yüzde 2 protein, kurumuşunda ise yüzde 75-85 civarında şeker olduğunu hatırlatan uzmanlar, hurmanın faydalarını şöyle sıraladı:
-Orucun hurma ile açılması halinde, oruçtan dolayı insanın üzerinde oluşan halsizliği hurma birden giderir.
-Mineraller açısından oldukça zengindir. İçeriğinde kalsiyum, potasyum, demir, B vitamini bulunmaktadır.
-Hurma ayrıca A vitamini, betakaroten, B1, B2, B3 ve B6 vitaminlerini de içerir.
-Hurma folik asit açısından da çok zengin bir besin türüdür.
-Hurma bedeni ve zihni gelişmeyi sağlar.
-Kansere karşı koruyucu olduğu bilinir.
-Boğaz ağrısını geçirir.
-Bronşit, öksürük ve soğuk algınlığı şikayetlerini giderir.
-Kemik hastalıklarında faydalıdır.
-Hurmada insan vücuduna bol miktarda hareket ve ısı enerjisi kazandıran, vücutta parçalanıp kullanılması kolay olan bir şeker türü bulunmaktadır.

Facebook Twitthis Furl

İnternette güçlü şifre oluşturmanın yolları


Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan İnternet, artık gerçek hayatta gerçekleştirilen birçok aktivitenin kendisi üzerinden de yapılabilmesine olanak sağlayan, büyük bir portal. Ancak internet, tüm bu avantajlarına rağmen tehdit unsurlarıyla da kullanıcıların canını fazlasıyla yakabiliyor.

Virüsler, Trojan'ler, Worm'lar ve diğer malware'ler, yer yer kullanıcıların korkulu kabusu haline gelebiliyor. Bu nedenle internete bağlanan her bilgisayarın bu zararlılardan korunmak için bazı güvenlik yazılımlarıyla donatılması gerekiyor. Ancak iş, güvenlik yazılımlarını bilgisayarlara kurmakla bitmiyor elbette. Daha da önemlisi, kullanıcıların bilinçli bir şekilde internette dolaşması ve tehdit unsurlarını doğrudan bilgisayarlarına ulaşmasının önüne geçmesi... Peki güvenli bir şifre nasıl oluşturulur? İşte birkaç ipucu...

Şifreleriniz kaç karakter uzunluğunda olmalı?

Güçlü bir şifre oluşturmak istiyorsanız, öncelikle şifrenizin yeteri kadar uzun olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Şöyle ki, 5 ya da 6 karakterli bir şifre oluşturmak, şifrenizin güvenliği için büyük bir zafiyettir ve hacker olmayan herhangi bir kullanıcı bile (lamer gibi) bu tür şifreleri kolayca çalabilmektedir.

Bundan dolayı, şifre oluştururken öncelikle şifrelerin en az 8 karakterden oluşmasına dikkat etmek gerekiyor. Tabii iş, 8 karakter uzunluğuyla da sınırlı kalmamalı. Bunun yanında şifrenizin rakam ve sembolleri de içermesi (5, 6, @ gibi) son derece önemli. Bu tür farklı harf/rakam/sembol kombinasyonunu şifrenizde kullandığınızda, şifrenizin güvenliğinin maksimum düzeye ulaşacağına emin olabilirsiniz.

Cümlelerin baş harfini kullanın

Şifre oluşturanların en büyük dertlerinden biri, şifrelerini daha sonra unutabilme olasılığıdır. Bu sebeple şifre oluşturma aşamasındayken, şifrenizi aklınızda kalıcı bir yer edinebilecek harf veya sayılardan oluşturmanız gerekiyor.

Bu bağlamda şifre oluştururken aklınızda kuracağınız bir cümlenin baş harflerini kullanarak da şifrenizi istediğiniz şekilde hazırlayabilirsiniz. Örneğin, "Benim İlkokul hocam Kamil Dönmez Er'dir" tümcesini ele alalım. Buradaki cümleyi çok iyi bildiğinizi ve unutmanızın çok zor olduğunu varsayalım. Bu şekilde şifremizi oluştururken "bihkde" harf kombinasyonuna ulaşırız.

Böylece çok iyi bildiğiniz bir tümcenin baş harflerini kullanmak suretiyle yepyeni ve güvenli bir şifreyi medyana getirebilirsiniz.

Cümleleri olduğu gibi şifre yapın

Ancak cümlelerin baş harfini kullanmak sizi tatmin etmemiş olabilir. Eğer farklı yöntem arıyorsanız, aklınızda kuracağınız herhangi bir cümleyi, olduğu gibi şifrenizi oluştururken de kullanabilirsiniz.

"Benİstanbulageldiğimde12yaşındaydım" gibi çok iyi bildiğiniz cümleler, bu konuda size fazlasıyla faydalı olacaktır. Yine de, dikkat edeceğiniz üzere cümlemizi yazarken karakterlerin arasında boşluk bırakmamaya veya özel işaretler (kesme işareti gibi) kullanmamaya özen gösterdik. Bunun sebebi ise bu tür işaretlerin bazı bilgisayarlarda problem çıkarabilme olasılığıdır.

Sonuç olarak bu tür uzun cümlelerle de kendi özel ve uzun şifrenizi kolayca oluşturabilirsiniz.

Sizin için özel olanları şifrenizde kullanın

Tüm bunların dışında, şifre oluştururken hayatımızda yer eden bazı eşya veya kelimelere de şifremizde yer verebilir.

Mesela gittiğiniz üniversitede sevdiğiniz bir hocanın ismini, uzun yıllar kullandığınız cep telefonunuzun modelini (marka ismi olmaksızın) ve en sevdiğiniz çizgi film karakterinin ismini bir araya getirecek orijinal bir şifre oluşturabilmeniz mümkün.

Örnek vermek gerekirse, "elif6600örümcekadam" şeklinde bir şifre oluşturduğunuzda, bu şifrenizin başkalarında bulunması son derece güç olacaktır. Ancak dilerseniz, bu şifreyi oluştururken de @ gibi özel sembollerden de faydalanabilirsiniz.

Parola oluşturucusunu kullanın

Tüm bu adımları bir yana bırakalım ve başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim: "Kendi oluşturduğum şifreye pek güvenemiyorum, bu konuda bana yardımcı olacak bir yazılım olsa ne iyi olurdu."

Doğrusu, bu tür bir düşünce aklınızdan geçtiyse size müjdeyi hemen verelim: Evet, böyle bir program var; hatta birden fazla var. Kullanıcıların kendi başlarına oluşturduğu şifreler bazen kullanıcıları tatmin etmeyebiliyor. Bu tip durumlarda ise özel şifre oluşturma programları veya portalları devreye giriyor ve kullanıcıların isteğine göre, son derece spesifik ve güçlü bir parola meydana getirilebiliyor.(chip)

Facebook Twitthis Furl