Twitter Kuşunun İsmini Biliyor musunuz?

Mikro blog Twitter'ın uzun yıllardır simgesi olan mavi kuşun aslında bir ismi olduğunu biliyor muydunuz? İşte birçok kişinin merak ettiği maskotun adı
 Sanal dünyanın sosyalliğini sağlayan en önemli sitelerden birisi de Twitter. 140 karakter ile ünlüler dahil birçok kişiyle iletişime geçmenizi sağlayan platformun simgesi ise mavi bir kuş.

  Logonun ne anlama geldiği hakkında kimi yorumlar mevcutken asıl bilinmeyen nokta maskotun isminin olup olmadığıydı. Geçenlerde ekip üyelerinden Ryan Server'ın profilindeki mesajda "Kuş Larry" logosunun zaman içindeki değişimini anlattığı sunumdan bahsetmesiyle simgenin adının Larry olduğu ortaya çıktı.

Ancak isim sanılanın aksine Larry Page'den değil Boston Celtics'in efsane oyuncusu Larry Bird'den geliyor.



Aslında mavi kuşun isminin Larry olduğundan daha önce de bahsedilmişti. 2011'in Mart ayında kullanıcılardan güzel bir kuş logosu çizmelerini isteyen Twitter, bunu #sketchLarry etiketiyle gündem konularına taşımıştı. Ancak o zamanlar çoğu kişi Larry'nin ne anlama geldiğini anlamamıştı.

Facebook Twitthis Furl

Mimar Sinan‘ın mektubu


Mimar SİNAN ve eserlerinden biri olan Şehzadebaşı Cami ile ilgili bir anıya Zaman Gazetesi Yazarı A. Turan ALKAN'ın yazısı.


Efsaneler zombi gibidir kolay öldürülemezler!
Mecmua: Pazar Keyfi, Zaman Gazetesi Tarih: 4 Mart 2012, Paz

Herhangi bir arama motoruna, “400 sene sonrasına mektup” yazarsanız yüzde 99 ihtimalle aşağıdaki metinle karşılaşacaksınız.
İnternet cemaati safdildir, çabuk inanır; hele bir metin biraz milli gurur ve şuuru okşuyorsa ecdâdın ne kadar akıllı ve ileri görüşlü olduğundan dem vuruluyorsa, hâsılı, ezelî eziklik zaafımıza bir kenarından dokunuyorsa fazlaca düşünüp irdelemeksizin o söylentiyi alır, bağrımıza basar; bununla da yetinmez, “Elâlem okusun, ibret alsın, titreyip kendine gelsin” diye sevabına paylaşırız.
Bu metin, öyle bir metin; önceden ikaz ediyorum, her satırını “Acaba doğru mu?” diye düşünerek okuyunuz, mandepsiye bastırılma ihtimâlini göz ardı etmeden, tenkid cihazının bütün lâmbalarını yakarak yaklaşınız.
Mimar Sinan’dan mektup!


İşte o metin, daha doğrusu efsâne:
Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Camii’nin 1990′lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı TV’de şöyle anlatmıştı. Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşa edildiğini öğrenmiştik, fakat taş kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu.?Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık.?Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra?kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa?yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık. Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık.? Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk.?Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu: ‘Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında?bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük? bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri?nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.’
Koca Sinan mektubuna böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri? taşları Anadolu’nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam? ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca?mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk ?duygusudur.”
Böyle efsânelere balıklama dalan takımından iseniz size ne mutlu; ama “Acaba biri beni dolmuşa mı bindiriyor?” diye aksilenenlerden iseniz buyrunuz bazı sorulara birlikte cevap arayalım:

Facebook Twitthis Furl

Bunları Biliyor Musunuz? igoogle'da

Web sitenize Bunları Biliyor Musunuz? Köşesi eklemek için: <*BURAYI*>
İgoogle ana sayfanıza eklemek için: <*BURAYI*> tıklayınız...GÜNCEL

Facebook Twitthis Furl

26 Şubat 1992'de Hocalı'da ne olmuştu?

26 Şubat 1992'de Ermeniler tarafından yapılan Hocalı katliamı için adalet istemenin vakti geldi. Dünyanın suskun kaldığı katliam artık dile gelmek istiyor.

Merhum Cem Karaca, Karabağ'ın işgali ile ilgili şöyle seslenmişti yaktığı ağıtla: Karabağ'da talan var/ Ak gerdana saldıran var/ Genirsen durum gedim/ Gözü yolda kalan var...
20 sene önce takvimler 26 Şubat'ı gösterdiğinde Hocalılıların soğuk ve uzun bir geçmiş iliştiriliyordu ruhlarına. O gün Ermenistan ordusu, Sovyetler'den kalan 366. Motorize Piyade Alayı ile sivil Azerileri katletti. Azerbaycan Devleti'nin açıklamasına göre 106'sı kadın 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri Türk, Ermeniler tarafından Hocalı'da öldürüldü. Fakat 20. yüzyılın sonunda yapılan trajedik katliama şimdiye kadar hep sessiz kalındı. Gözlerin her şeyi gördüğü bu modern çağda, kulaklar maalesef sağır kesildi onlara. Ama bugün, sessizliği bozmanın vakti geldi!

Katliamdan geriye kalan Hocalılılar, doğdukları, âşık oldukları ve ailelerinin öldüğü bu topraklarda yeniden yaşamak; özgürce nefes almak istiyorlar. Azerbaycan'ın sağladığı mülteci kasabalarda değil, vatanlarında bayraklarına bakmayı hayal ediyorlar.
Peki Hocalı soykırımı nasıl ve neden gerçekleşti?
Sorunun cevabı, Karabağ meselesinde gizli. Ermenistan ile Azerbaycan arasında bulunan Dağlık Karabağ'ın en önemli tepelerinden olan Hocalı kasabası, Ermeni ordusu için her zaman ele geçirilmek istenen bir yerdi. Bu bakımdan Hocalı, 1988 yılından 1992'ye kadar devamlı muhasara altındaydı. Aralık 1991'de Azerilerin yaşadığı Kerkicahan kasabasının alınması, Hocalı'nın Ermeniler tarafından abluka altına alınmasının yolunu açtı. Kısa sürede bugün adının hafızalarımıza kazınması gereken kasaba, Ermeniler tarafından abluka altına alındı. Dış dünya ile irtibatı kesildi. Karayolu ulaşıma kapatıldı. Hocalılılar artık, sürekli bombalar altında yaşıyorlar ama kaçamıyorlardı... Üstelik kimseden yardım isteyecek durumları da yoktu. 25 Şubat gecesi beklenen oldu. Silahlanan Ermeniler, sivilleri kıstırdı. Evlerinde onları katletti. Cesetler, vahşi bir şekilde üst üste atılarak yakıldı. İnsanlık sükût etmişti; ama 'Kutsal Haç' uğruna savaş Hocalılıları yok edene kadar devam etti. 1.275 kişi rehin alındı, onlardan da 150'si kayboldu. Kayıp yakınları, bir umutla hâlâ bekliyor sevdiklerini; ama akıbetleri maalesef bilinmiyor. Saldırıdan sonra Hocalı'ya gelenler akıl almaz manzaralarla karşılaştı. Çocukların gözleri oyulmuş, burun ve ağızları bıçaklarla kesilmiş, yaşlıların yüzlerine jiletlerde vurulmuştu. Erkeklerin saçları koparılmış, hamile kadınların karınları açılmıştı....

İnsanın anlatırken çekindiği bu vahşet, Ermeniler tarafından yalanlanmadı; aksine bir övünç kaynağı gibi anlatıldı. Dönemin komutanlarından ve bugün Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, katliamın Ermeni askerler tarafından yapılan bir intikam olduğunu açıklamıştı. Sarkisyan'ın dışında katliamı yapan Ermenilerden bazıları, Hocalı'da yaptıklarını kitaplaştırmıştı. Bunlardan biri Zori Balayan. Ruhumuzun Canlanması kitabında şöyle bir olaydan bahsediyor Balayan: "... Askerlerimiz, arkadaşım Haçatur'la girdiğimiz bir evde 13 yaşındaki bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. ... Çocuğun bağırışları duyulmasın diye Haçatur, annesinin kesilmiş göğsünü çocuğun ağzına verdi. ... Daha sonra bu 13 yaşındaki Türk'e atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu 7 dakika içinde kan kaybından öldü. ... Türk çocuğuna yaptığım bu işkenceden kendimi rahatsız hissetmedim. ... Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğrayıp Türklerle aynı kökten olan köpeklere attı."

Şu an Azerbaycan milletvekilliği yapan dönemin Hocalı Valisi Elman Memedov'un anlattıkları da saldırının nasıl bir psikolojide yapıldığının delili: "Kasabada 3 bin insan vardı, 8-9 saat içinde 613'ü yaşlı, kadın, çocuk demeden katledildi. Dağlara kaçanlar da oralarda donarak öldü."

Dünya ise, Hocalı'da bu yaşananlara kayıtsız kaldı. İnsan haklarını çok önemseyen Batı, Karabağ işgaline müdahale etmedi. Hocalı'da bir soykırım yapıldığı pek çok devlet nezdinde bile yeni yeni kabul ediliyor. Bugün dünyanın, 1992 Şubat'ında yapamadığını yapma zamanı.

Facebook Twitthis Furl