Kot Pantolon

Kot, İngilizce'deki Denim kelimesinin Türkçe'deki karşılığı olarak kullanılır. Kot sözcüğünün Türkçe'ye yerleşmesinin asıl nedeni ise, bu ismin Türkiye'de blucini üreten ilk kişinin soyadından geliyor olmasıdır.

Kot kelimesi, Türkiye'ye Fransa’da görüp beğendiği blucini Türkiye’de üreten Muhteşem Kot’tan yadigardır. 1940'lı yılların sonlarına işçi ve köylüye giydirebilecek ucuz fakat dayanıklı bir ürün arayışına giren Kot, Fransa'ya yaptığı bir gezide blucinle karşılaşır. Sağlamlığına ve dikim tarzına hayran kalan Muhteşem Kot, bu kumaşı Türkiye'de üretmeye karar verir.

3 yaşındayken Yugoslavya'dan Türkiye'ye göç edip Edremit'e yerleşen, ilk ve ortaöğrenimden sonra terzi çıraklığına giren Kot, kendini mesleki olarak geliştirmek için dönemin en iyi terzilik okullarından biri sayılan La Deveze Derrox'a gitmişti

Türkiye'ye döndüğünde orada görüp tanıdığı bu kumaşı üretmeyi başarır ve 1960 yılına gelindiğinde günde 200 adet üretimi yakalamıştır. Bu kumaş o dönemde özellikle köylüler ve işçiler tarafından çok tutulur. 1960 yılında KOT adını markalaştırırlar.

Ancak 80'li yıllar yani Özal dönemine gelindiğinde serbest piyasa ekonomisiyle kapılar açılır ve yabancı markaların yerli piyasaya girmesiyle o günlere kadar birinci sırada olan Kot marka blucin artık 2. sınıf olmuştur. Böylece satışları düşen firma 1992 yılında üretimi durdurur ve fabrikayı kiraya verir.

Peki kotun dünyadaki gelişimi... Onda da Türkiye izlerine rastlamak mümkün. Blucinin kumaşı ilk olarak Anadolu’da üretilmiştir. Beyaz ve mavi pamuklu kumaşlar önce Fransa’ya, oradan İspanya’ya ve Amerika’daki kolonilerine gitmiş ve Amerika’nın San Francisco şehrinde blucine dönüşüp tüm dünyaya yayılmıştı.

Terzi Jacob Davis ürettiği pantolonlardaki dikişleri perçinlerle sağlamlaştırır. Kumaşı aldığı toptancısı Levi Strauss'a ortaklık teklif eder ve kıyafet tarihine damgasını vuracak süreç başlar. 

18 ay içinde 200 adet satan pantolonlar hem yumuşacık hem ölesiye sağlamdır. Çok geçmeden vaziyete uyanan terzileri gören Davis telaşlanır ve 68 dolarlık patent masrafını ödeyerek patenti alır. 

Patenti alınan "işçi tulumu", bakır perçinli modern efsanenin doğumu olur. Üretildiği denim özel mavi kumaş ise 18. Yüzyılda Hindistan, Anadolu ve Fransa’dan geçen bir yolculuk yapar. 

1940’larda reklamlarda blucin Vahşi Batı imajıyla özdeşleşmişti. Levi’s’ın 50 yıllık standart bileşenleri. Sol cebin kenarına asılan "Red Tab" etiketi 1936’dan beri var; kırmızı zemin üzerinde büyük , beyaz harflerle LEVI’S yazısı, hakiki pantolonu rakiplerden ayırır.

Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü’nde(1967) "Blucin Pantalonlar" maddesini açıklarken, "çırak oğlan" ve "büroda çalışan kadın" resimlerine yer vermiştir ve şöyle yazmıştır; "Hali vakti yerinde ailelerin garabet düşkünü oğulları ve ayak takımı tercih eder."

Facebook Twitthis Furl

SİVRİSİNEKLER İNSANI NEDEN SOKAR?


Dünyada yaklaşık üç bin sivrisinek türü olduğu bilinmektedir. Bunların çoğu insana saldırmaz. Zaten aksi olsaydı dünyanın her yerinde bulunabilen bu yaratıklar ormanda, dağda, insan bulunmayan yerlerde yaşamlarını idame ettiremezlerdi. İnsanların kanlarını emerek yaşayan sivrisinek türlerinin yalnız dişileri kan emer. Dişiler de insanların kanlarını kendi yumurtalarını üretebilmek için protein sağlayabilmek amacıyla emerler. Birçok cinste dişi sivrisinekler en azından ilk yumurtalarını kana ihtiyaç duymadan üretebilirler, fakat sonraki yumurtaları için kana ihtiyaçları vardır. Bulabildikleri her canlının kanını emerler, hatta deniz yüzeyine gelen balıklar bile ellerinden kurtulamaz. Erkekler çiçek özleri ile beslenirler. Yumurta üretme gibi bir dertleri olmadığından insanları sokmazlar. Dişi sivrisinekler avlarının yerlerini duyargaları ve üç çift bacaklarındaki alıcılarla bulurlar. Alıcılar ile nem, ter ve ısı özelliklerini saptarlar. Sivrisineğin duyargaları bir santigradın binde biri kadar sıcaklık değişimlerini algılayabilecek kadar hassastır.

Dişi sivrisinekler insanın nefes verirken çıkardığı karbondioksit bulutu içinde, ileri geri hareketler yaparak bu bilgileri değerlendirirler, avın yararlı olacağına karar verirlerse eyleme geçerler. Bazılarının ’sivrisinek bana dokunmaz’ demelerinin esas nedeni ter ve nefes kokularının, sivrisinek için cazip ve özendirici olmamasıdır. Sivrisinek sanıldığı gibi içi delik ve sivri uçlu bir boruyu deriye sokarak kanı emmez. Sivrisinekte ağzın altındaki kesede iki tüp, iki de neşter olarak kullandığı testere ağızlı bıçak vardır. Önce bıçaklarla deride delik açar, sonra tüplerden biri ile tükürüklerini bu deliğin içine akıtır. Bu tükürük insan kanının pıhtılaşmasını önler, böylece ikinci tüpü sokarak, sıvı kanı size fark ettirmeden kolayca emer. Eğer bir dakika içinde hala fark etmediyseniz, deposu kanınızla dolu olarak, kafayı bulmuş şekilde derinizden ayrılır. Sivrisinekleri tahrik eden şey nefesinizdeki karbondioksit oranı ile derinizdeki ısı ve nem oranı olduğundan, özellikle geceleri sivrisinek hücumlarını geçiştirebilmek için, çok sık nefes alışverişi gerektirecek fiziksel hareketler yapmamanız, teninizi serin ve kuru tutmanız gerektiğini unutmayın.

Facebook Twitthis Furl

NORVEÇ hakkında bunları biliyor muydunuz?

-Norveç; İsviçre ile birlikte Avrupa'nın en gelişmiş ülkesidir. Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre, hayat standartlarının zirvede olduğu ülkedir.
-Suç oranının en düşük olduğu ülkedir. Ülkede yılda bazen bir veya iki cinayet olduğu görülür. Buna karşın ülke intihar oranlarında Avrupa oranlarının üstündedir.
-Sosyal devlet anlayışının tavan yaptığı ülkedir, bireye değer verilir. Sosyal güvenlik sistemi çok gelişmiştir.
-Norveç, Avrupa Birliği'ne girmek istememektedir. İsviçre, İzlanda ve Liechtenstein ile birlikte EFTA (Avrupa Serbset Dolaşım Örgütü) üyesidir ve bu örgütü terk edip AB'ye geçmeyi istememektedir.
-Ülke kıyılarındaki petrol rezervlerinin zenginliği ve dünya ve Avrupa balıkçılık sektörünü elinde bulundurması ile tanınmaktadır.
-Norveçin en önemli sorunu azalan ve yaşlanan nüfus sorunudur, ülkede yaşayan insanların sayısı beş milyon civarındadır ve işgücü eksikliği çekmektedir. Öte yandan Avrupa'nın en pahalı ülkesidir.
-Başkenti Oslo'ya araba girişleri paralıdır.Trafik yoğunluğunu hafifletmek için bu şekilde uygulama yapmışlardır.Araçların şehir içine her girişinde 20 kron (7 YTL) alınıyor. 80'li yılların sonunda yürürlüğe giren bu uygulama başlarda trafiği ciddi ölçüde rahatlattı.

Facebook Twitthis Furl

Twitter Kuşunun İsmini Biliyor musunuz?

Mikro blog Twitter'ın uzun yıllardır simgesi olan mavi kuşun aslında bir ismi olduğunu biliyor muydunuz? İşte birçok kişinin merak ettiği maskotun adı
 Sanal dünyanın sosyalliğini sağlayan en önemli sitelerden birisi de Twitter. 140 karakter ile ünlüler dahil birçok kişiyle iletişime geçmenizi sağlayan platformun simgesi ise mavi bir kuş.

  Logonun ne anlama geldiği hakkında kimi yorumlar mevcutken asıl bilinmeyen nokta maskotun isminin olup olmadığıydı. Geçenlerde ekip üyelerinden Ryan Server'ın profilindeki mesajda "Kuş Larry" logosunun zaman içindeki değişimini anlattığı sunumdan bahsetmesiyle simgenin adının Larry olduğu ortaya çıktı.

Ancak isim sanılanın aksine Larry Page'den değil Boston Celtics'in efsane oyuncusu Larry Bird'den geliyor.



Aslında mavi kuşun isminin Larry olduğundan daha önce de bahsedilmişti. 2011'in Mart ayında kullanıcılardan güzel bir kuş logosu çizmelerini isteyen Twitter, bunu #sketchLarry etiketiyle gündem konularına taşımıştı. Ancak o zamanlar çoğu kişi Larry'nin ne anlama geldiğini anlamamıştı.

Facebook Twitthis Furl

Mimar Sinan‘ın mektubu


Mimar SİNAN ve eserlerinden biri olan Şehzadebaşı Cami ile ilgili bir anıya Zaman Gazetesi Yazarı A. Turan ALKAN'ın yazısı.


Efsaneler zombi gibidir kolay öldürülemezler!
Mecmua: Pazar Keyfi, Zaman Gazetesi Tarih: 4 Mart 2012, Paz

Herhangi bir arama motoruna, “400 sene sonrasına mektup” yazarsanız yüzde 99 ihtimalle aşağıdaki metinle karşılaşacaksınız.
İnternet cemaati safdildir, çabuk inanır; hele bir metin biraz milli gurur ve şuuru okşuyorsa ecdâdın ne kadar akıllı ve ileri görüşlü olduğundan dem vuruluyorsa, hâsılı, ezelî eziklik zaafımıza bir kenarından dokunuyorsa fazlaca düşünüp irdelemeksizin o söylentiyi alır, bağrımıza basar; bununla da yetinmez, “Elâlem okusun, ibret alsın, titreyip kendine gelsin” diye sevabına paylaşırız.
Bu metin, öyle bir metin; önceden ikaz ediyorum, her satırını “Acaba doğru mu?” diye düşünerek okuyunuz, mandepsiye bastırılma ihtimâlini göz ardı etmeden, tenkid cihazının bütün lâmbalarını yakarak yaklaşınız.
Mimar Sinan’dan mektup!


İşte o metin, daha doğrusu efsâne:
Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Camii’nin 1990′lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı TV’de şöyle anlatmıştı. Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşa edildiğini öğrenmiştik, fakat taş kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu.?Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık.?Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra?kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa?yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık. Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık.? Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk.?Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu: ‘Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında?bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük? bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri?nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.’
Koca Sinan mektubuna böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri? taşları Anadolu’nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam? ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca?mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk ?duygusudur.”
Böyle efsânelere balıklama dalan takımından iseniz size ne mutlu; ama “Acaba biri beni dolmuşa mı bindiriyor?” diye aksilenenlerden iseniz buyrunuz bazı sorulara birlikte cevap arayalım:

Facebook Twitthis Furl

Bunları Biliyor Musunuz? igoogle'da

Web sitenize Bunları Biliyor Musunuz? Köşesi eklemek için: <*BURAYI*>
İgoogle ana sayfanıza eklemek için: <*BURAYI*> tıklayınız...GÜNCEL

Facebook Twitthis Furl

26 Şubat 1992'de Hocalı'da ne olmuştu?

26 Şubat 1992'de Ermeniler tarafından yapılan Hocalı katliamı için adalet istemenin vakti geldi. Dünyanın suskun kaldığı katliam artık dile gelmek istiyor.

Merhum Cem Karaca, Karabağ'ın işgali ile ilgili şöyle seslenmişti yaktığı ağıtla: Karabağ'da talan var/ Ak gerdana saldıran var/ Genirsen durum gedim/ Gözü yolda kalan var...
20 sene önce takvimler 26 Şubat'ı gösterdiğinde Hocalılıların soğuk ve uzun bir geçmiş iliştiriliyordu ruhlarına. O gün Ermenistan ordusu, Sovyetler'den kalan 366. Motorize Piyade Alayı ile sivil Azerileri katletti. Azerbaycan Devleti'nin açıklamasına göre 106'sı kadın 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri Türk, Ermeniler tarafından Hocalı'da öldürüldü. Fakat 20. yüzyılın sonunda yapılan trajedik katliama şimdiye kadar hep sessiz kalındı. Gözlerin her şeyi gördüğü bu modern çağda, kulaklar maalesef sağır kesildi onlara. Ama bugün, sessizliği bozmanın vakti geldi!

Katliamdan geriye kalan Hocalılılar, doğdukları, âşık oldukları ve ailelerinin öldüğü bu topraklarda yeniden yaşamak; özgürce nefes almak istiyorlar. Azerbaycan'ın sağladığı mülteci kasabalarda değil, vatanlarında bayraklarına bakmayı hayal ediyorlar.
Peki Hocalı soykırımı nasıl ve neden gerçekleşti?
Sorunun cevabı, Karabağ meselesinde gizli. Ermenistan ile Azerbaycan arasında bulunan Dağlık Karabağ'ın en önemli tepelerinden olan Hocalı kasabası, Ermeni ordusu için her zaman ele geçirilmek istenen bir yerdi. Bu bakımdan Hocalı, 1988 yılından 1992'ye kadar devamlı muhasara altındaydı. Aralık 1991'de Azerilerin yaşadığı Kerkicahan kasabasının alınması, Hocalı'nın Ermeniler tarafından abluka altına alınmasının yolunu açtı. Kısa sürede bugün adının hafızalarımıza kazınması gereken kasaba, Ermeniler tarafından abluka altına alındı. Dış dünya ile irtibatı kesildi. Karayolu ulaşıma kapatıldı. Hocalılılar artık, sürekli bombalar altında yaşıyorlar ama kaçamıyorlardı... Üstelik kimseden yardım isteyecek durumları da yoktu. 25 Şubat gecesi beklenen oldu. Silahlanan Ermeniler, sivilleri kıstırdı. Evlerinde onları katletti. Cesetler, vahşi bir şekilde üst üste atılarak yakıldı. İnsanlık sükût etmişti; ama 'Kutsal Haç' uğruna savaş Hocalılıları yok edene kadar devam etti. 1.275 kişi rehin alındı, onlardan da 150'si kayboldu. Kayıp yakınları, bir umutla hâlâ bekliyor sevdiklerini; ama akıbetleri maalesef bilinmiyor. Saldırıdan sonra Hocalı'ya gelenler akıl almaz manzaralarla karşılaştı. Çocukların gözleri oyulmuş, burun ve ağızları bıçaklarla kesilmiş, yaşlıların yüzlerine jiletlerde vurulmuştu. Erkeklerin saçları koparılmış, hamile kadınların karınları açılmıştı....

İnsanın anlatırken çekindiği bu vahşet, Ermeniler tarafından yalanlanmadı; aksine bir övünç kaynağı gibi anlatıldı. Dönemin komutanlarından ve bugün Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, katliamın Ermeni askerler tarafından yapılan bir intikam olduğunu açıklamıştı. Sarkisyan'ın dışında katliamı yapan Ermenilerden bazıları, Hocalı'da yaptıklarını kitaplaştırmıştı. Bunlardan biri Zori Balayan. Ruhumuzun Canlanması kitabında şöyle bir olaydan bahsediyor Balayan: "... Askerlerimiz, arkadaşım Haçatur'la girdiğimiz bir evde 13 yaşındaki bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. ... Çocuğun bağırışları duyulmasın diye Haçatur, annesinin kesilmiş göğsünü çocuğun ağzına verdi. ... Daha sonra bu 13 yaşındaki Türk'e atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu 7 dakika içinde kan kaybından öldü. ... Türk çocuğuna yaptığım bu işkenceden kendimi rahatsız hissetmedim. ... Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğrayıp Türklerle aynı kökten olan köpeklere attı."

Şu an Azerbaycan milletvekilliği yapan dönemin Hocalı Valisi Elman Memedov'un anlattıkları da saldırının nasıl bir psikolojide yapıldığının delili: "Kasabada 3 bin insan vardı, 8-9 saat içinde 613'ü yaşlı, kadın, çocuk demeden katledildi. Dağlara kaçanlar da oralarda donarak öldü."

Dünya ise, Hocalı'da bu yaşananlara kayıtsız kaldı. İnsan haklarını çok önemseyen Batı, Karabağ işgaline müdahale etmedi. Hocalı'da bir soykırım yapıldığı pek çok devlet nezdinde bile yeni yeni kabul ediliyor. Bugün dünyanın, 1992 Şubat'ında yapamadığını yapma zamanı.

Facebook Twitthis Furl

Taksim ismi nereden geliyor?

Osmanlı döneminde, civar semtlere su dağıtmak için bir su deposu yapıldı. Depolanan suyu da dağıtmak, yani taksim etmek için küçük bir yapı, inşa edildi. İşte Meydan adı, eskiden Galata-Beyoğlu suyunun "taksim edildiği", Taksim Maksemi'nden geliyor.

Meydana adını veren maksen ise şimdilerde müze olarak kullanılıyor.

Taksim'in tek camisi ise Hüseyin Ağa Camii. 2. Mahmut döneminde yapılan cami halen ayakta ve ibadete açık.

Hali hazırda Taksim'deki tek cami olma özelliğiyle mahzun bir duruşu olan Ağa Camii, çok zorlu zamanlara şahitlik etmiş bir ibadethane. Hatta Ağa Camii'nin işgal zamanındaki hali Nazım Hikmet'e ilham olmuş, ünlü şair işgale üzüntüsünü Ağa Camii ile anlatmıştır

Facebook Twitthis Furl

Türk mucizesi


Yüzyıllardır lezzeti ile Türk Mutfağının olmazsa olmazların biri olan yoğurdun, kilo vermekten diş sağlığına kadar pek çok faydası bulunuyor.
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, yoğurdun uygun bir diyetle beraber özellikle karın bölgesindeki yağları erittiğine dikkat çekiyor.

Kadınlar günde yarım kilo yoğurt yesin. Yüksek kalsiyum kaynağı olan yoğurt, içeriğindeki konjuge linoetik asit (CLA), nedeniyle karın yağlarını eritiyor. Yapılan araştırmalara göre bir sene boyunca, diyetinde her gün yoğurt tüketen kişiler, tüketmeyenlere göre yüzde 22 daha fazla kilo veriyor. Her gün düzenli olarak yoğurt tüketilmesi daha hızlı yağ yakımına sebep oluyor.

FAYDALARI BİTMEK BİLMİYOR BARSAK KANSERİ RİSKİNİ AZALTIYOR

Suyundaki B2 vitamini nedeniyle ağız yaralarına iyi gelen yoğurt, karın yağlarını azaltıcı etkisinin yanısıra, bağışıklık sistemini kuvvetlendirirken, barsak kanseri riskini de azaltıyor.

TATLIYI FAZLA KAÇIRINCA YOĞURT YİYİN

Şekerin vücuda verdiği etkiyi nötralize eden yoğurt, yüksek şekerin ani insülin salgılatma özelliğini azaltırken;  iştahı keser, daha uzun süre tok kalmayı sağlar.
Günde 3 bardak tüketildiğinde vücudun tüm kalsiyum ihtiyacını sağlayan yoğurt, kan yağlarını azaltır; kötü kolestrolü düşürken, iyi kolestrolü artırır.  Kalp ve damar sağlığına iyi gelir.

Cilde parlaklık katan yoğurt, aynı zamanda ağız sağlığı dostudur.  Günde 2 kez sadece 90 gr. yoğurt tüketmek; plak oluşma riskini azaltır, kötü nefes kokusunu engeller.

EVDE DE YAPABİLİRSİNİZ

Etin olmadığı öğünlerde, mutlaka yeralması gereken yoğurt, her bütçeye uygun kuvvetli bir protein kaynağıdır.  Tercih edilirse, günlük sütten evde de yapabilecek yoğurt, 1 lt süte 3 kaşık maya eklendikten sonra ılık bir ortamda 4-5 saat beklenerek elde edilir.

Dr. Ayça Kaya’nın tok tutan yoğurtlu salata tarifi:

1 göğüs eti iyice didiklendikten sonra, karabiberle iyice ovulur. Yarım bağ maydanoz ve yarım bağ dereotu ince ince doğrandıktan sonra, tavuk eti ve sarımsaklı yoğurt ile karıştırılır. Üzeri kırmızı biberle süslenir.

Facebook Twitthis Furl

Örümcek ağının sırrı

Bilimadamları, örümceklerin ördüğü ağın uygulanan büyük güce nasıl dayanabildiğinin sırrını çözdü.

Boston'daki Massachusetts Institute of Technology (MIT) bilimadamları, ağın gücünün sadece örümceğin ürettiği ipekten değil aynı zamanda karmaşık tasarımından da kaynaklandığını keşfetti.

Örümceğin ağ yapmak için kullandığı ipek telleri inceleyen bilimadamları, tek tek tellerin sanıldığı kadar dayanıklığı olmadığını ancak karmaşık bir biçimde örülen ağın bir bütün olarak son derece dayanıklı olduğunu ortaya çıkardı.

Araştırmacılardan Markus Buehler, ağın mekanik özelliklerinin yeni nesil süper güçlü maddelerin tasarlanması için kullanılabileceği ileri sürüldü.

Araştırmacılar, doğal ya da insan yapımı diğer tüm liflerden farklı olarak örümceğin ürettiği ipeğin yumuşayıp katılaşabilme özelliğine sahip olduğunu ve farklı yük türleri taşıyabildiğini buldu.

Aynı şekilde ağ yapımında kullanılan diğer maddelerle karşılaştırılan örümcek ipeğinin düşen dallar ya da şiddetli rüzgarlar karşısında 6 kat daha dayanıklı olduğu ortaya çıktı.

Araştırmacılar, ağa herhangi bir ağırlık uygulandığında sadece bir telin koptuğunu ve örümceğin yeni baştan ağ örmek yerine tek bir teli onararak ağını yenilediğini buldu.

Ağın çeşitli bölgelerinden yüzde 10 oranında teli kaldıran bilimadamları, ağın yüzde 10 oranında daha da güçlendiğini gözlemledi.
Bilimadamları, örümcek ipeğinin aynı ağırlıktaki çelikten 5 kat daha güçlü olduğunu belirledi.

"Nature" dergisinde yayımlanan araştırma, örümcek ağlarının iki farklı tür ipek içerdiğini de ortaya çıkardı.

Sert ve kuru olan ipek türü, ağın merkezinden dışarı doğru dönen tellerde kullanılırken daha ince ve yapışkan olan ikinci ipek türü ise örümceğin avını yakalamak için hazırladığı tuzaklardaki sarmal tellerde bulunuyor.

Facebook Twitthis Furl

14 Şubat Sevgililer Günü Nedir? Neden Ne zaman Kutlanır? ve Tarihi,

14 Şubat Sevgililer için farklı bir gün, çünkü adı üstünde sevgililer günü… Nereden geliyor bu Sevgililer Günü acaba? Sevgiler Günü’nün başlangıç tarihi eski Roma İmparatorluğu zamanına uzanıyormuş. Eski Roma’da 14 Şubat günü bütün Roma halkı için önemli bir gündü. Sevgililer günü her yıl 14 Şubat’ta kutlanır. Aslı Eski Roma İmparatorluğu kilisesine dayanır. İsmini Valentine adında bir din adamının isminden alır (St. Valentine Day).

Çünkü bu günde Roma tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi olan Juno’ya duyulan saygıdan ötürü tatil yapılırdı. Juno ayrıca Roma halkı tarafından kadınlık ve evlilik tanrıçası olarak da biliniyordu. Bu günü takip eden 15 Şubat gününde ise Lupercalia Bayramı başlıyordu. Bu bayram halkın genç nüfusu için büyük önem taşıyordu. Bunun nedeni ise yaşantıları kesin kurallar ile sınırlandırılmış, bunun doğal sonucu olarak bir birliktelik yaşama şansı olmayan bu gençler sadece bu bayram süresince bile olsa birbirlerinin partneri oluyorlardı. Hangi genç bayanın hangi genç erkek ile bir çift oluşturacağı eski bir gelenek olan ve Lupercalia Bayramı’nın arife günü yapılan bir çekiliş ile belli oluyordu. Romalı genç kızlar isimlerini küçük kağıt parçalarının üzerine yazıp bir kavanoza koyuyorlardı. Genç Romalı erkkeler ise kavanozdan bu kağıtları çekerek üzerinde hangi kızın ismi yazıyorsa o kızla bayram eğlenceleri boyunca beraber oluyorlardı. Bu birliktelikler birbirine aşık olan çiftler için bayram süresinin dışına taşıp genellikle evlilikle sonlanıyordu.

İmparator 2. Claudius, Roma’yı kendi katı kuralları ile zalimce yöneten bir hükümdardı. Onun için en büyük problem ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Ona göre bu durumun tek sebebi Romalı erkeklerin aşklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriydi. İşte bu yüzden Roma’daki tüm nişan ve evlilikleri kaldırdı. Aziz Valentine de Claudius’un hükümdarlığı zamanında Roma’da yaşayan bir papazdı. Kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte Claudius’un yasağına rağmen gizlice çiftleri evlendirmeye devam etti. Ancak imparator bu durumu bir süre sonra öğrendi. Aziz Valentine insanları evlendirmeye devam ettiği için tutuklandı ve yaptıklarının cezası olarak sopa ile dövülerek öldürüldü. Milattan sonra 270 yılının 14 Şubatı Hristiyan şehitliğine gömüldü.

SAINT VALENTINE VE SEVGİLİLER GÜNÜ

Milattan sonra ilk yüzyıllardan beri her yıl şubat ayının ondördünde kutlanan Sevgililer Günü’nün başlangıcı ile ilgili o günden günümüze kadar gelmiş çeşitli efsane ve hikayeler var. Bazı kaynaklara göre bu özel günün kutlanma sebebi Hristiyanlığı seçtiği ve bu inancından vazgeçmediği için öldürülen Romalı Aziz Valentine. 14 Şubat 270 yılında ölen Valentine’nin ölüm günü o günden sonra Sevgililer Günü olarak kutlanmaya başlanmış. Efsanenin başka bir yönü ise Aziz Valentine’nin İmparator Claudius hükümdarlığı ile aynı dönemde bir tapınakta papaz olarak hizmet vermesi ile ilgili. Claudius Valentine’i emirlerine uymadığı ve kendisine başkaldırdığı için tutuklatıp öldürdü. Bu olaydan 226 yıl sonra 496'da Papa Gelasius Aziz Valentine’i onurlandırmak için Şubat 14'ü Aziz Valentine Günü olarak belirlemiştir.

Yıllar geçtikçe yavaş yavaş Şubat 14 sevgililerin, aşıkların birbirlerine aşk mesajları yolladığı bir gün haline geldi. Bununla pararel olarak Aziz Valentine de bütün sevenlerin koruyucu azizi haline gelip böyle anılmaya başlandı. Sevgililer Günü, 1800 yıllardan sonra Amerika’da Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana günümüzde daha çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay haline geldi. Bunun doğal sonucu olarak olayın ticari yönü çok gelişti. Neredeyse herkes her yıl 14 Şubat’ta sevgililerine veya eşlerine bu günün ruhu ile bütünleşen, karşı tarafa sevgilerini anlatan hediyeler veriyor. Bu hediyelerin başında ise sade ama bir o kadar anlamlı çiçekler geliyor. Sevginizi alacağanız çikolata veya yollayacağınız bir kart ile de anlatmanız mümkün.

Yaklaşık 150 milyon kart ile Sevgililer Günü Yılbaşından sonra en çok kartın gönderildiği 2. gün olduğunu biliyor musunuz? 
Tebrik Kartı Birliği’nin tahmini rakamlarına göre bir milyar sevgililer günü kartı gönderilmiş her yıl. Noelden sonra Sevgililer günü en çok tebrik kartı gönderilen günlerden birisi. Yaklaşık olarak kart gönderenlerin %85 bayan


Daha Fazlası için TheHistoryChannel.com

Sevgililer gününe kaç gün kaldı?

Facebook Twitthis Furl

Camilerin neden üç kapısı vardır?


Osmanlı padişahları tarafından yaptırılan camilerin neden üç kapısı olduğunu biliyor musunuz? Ya da bazı camiilerdeki hilal ve yıldızın ne manaya geldiğini? Aslında ecdadımızdan miras kalan bütün eserlerin her süsü, her özelliği ayrı bir saygı ve sevginin işareti. İşte tarihi eserlerimizde gördüğümüz ama belki dikkatimizi bile çekmeyen özelliklerin derin anlamları...

Bu simgeler bizim için çok tanıdık. Bayrağımızın üzerindeki hilal ve yıldız, farklı şekillerde ecdat yadigarı eserleri de süslüyor. Ancak her birerinin çeşitli manaları var.


Arapçanın şöyle bir özelliği var. Aynı kökten gelen kelimeler aynı şeyi ifade eder. Hilal, Lillah, İlah ve Allah. Dolayısıyla Allah ismi şifrelenmiş şekilde rumuzlanmış şekilde hilal ismiyle ifade edilir.

Yıldızda ise peygamber efendimiz şifrelenmiş. Yıldızsa kur'an'ı kerim'de bir sure vardır. Necm suresi 15. ayette rabbimiz ey rasulum sen benim necmimsin. Sen benim yıldızımsın diye ifade eder. Dolayısıyla ecdad bayrağımızın üzerinde hilal ve yıldızı kullanırken Allah ve Muhammed isimlerini şifrelemiş.

Ecdadımızdaki hassasiyet sadece bunlarla sınırlı değil. Osmanlı padişahlarının yaptırdığı birçok cami var. Her birinde ayrı sırlar ve şifreler var. Ama hemen hemen tamamında aynı olan özellik camilerin 3 kapılı olması. Ve bu kapıların her biri bir anlamı ifade ediyor. İlk olarak bizleri cümle kapısı karşılar.

Aklımıza kul olmanın hakikatini düşüren bir hakikati bize hatırlatır ve akılla tek başına hakikati bulmak mümkün olmayacağı için cümle kapısından girin mana kapısına kul olmanın idrakine varıp hemen kulluğun gerekçesi olan akıl ve kalbin bir araya gelmesiyle secde makamına koşun ve sacidler kapısından geçin. Bütün bu kapılardaki anlam ise insanı, insan-ı kamil olma yoluna götürüyor.

Facebook Twitthis Furl

Doğru bildiklerimiz!


--Dünya'nın yedi tane uydusu vardır.
--Bütün insanların dört burun deliği vardır.
--Buhar makinesi eski Yunan'da icat edildi.
--Bir mavi balinanın yutabileceği en büyük şey greyfurttur.
--Şu ana kadar ölmüş olan bütün insanların yarısınıdişi sivrisinekler öldürmüştür.
--Amerika, adını, Amerigo Vespucci'den değil, Richard Ameryk'ten almıştır.
--Dünyadaki en uzun dağ Mauna Kea'dır.
--İnsanın en az, dokuz duyusu vardır.
--Maddenin 15 hali vardır.
--Su mavidir.
--Uzaya giden ilk hayvan meyve sineğidir.
--Panter diye bir şey yoktur.
--38 Osmanlı padişahı vardır.
Yukarıda yazılanların hepsinin saçma olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu zamana kadar iki tane burun deliğimiz olduğunu, Dünya'nın tek bir uydusunun bulunduğunu, beş duyumuz olduğunu, suyun renksiz olduğunu, Amerika'nın adının Amerigo Vespucci'den geldiğini ya da 36 Osmanlı padişahı olduğunu biliyordunuz değil mi? Cahillikler Kitabı, yaygın kanılarla ilgili yanlış bilgilerimizin ve yanlış anlamalarımızın kapsamlı bir listesini sunuyor. Bu kitabı mutlaka okumalısınız.


Cahillikler Kitabı -1 Bilmediklerimiz ve Yanlış Bildiklerimiz >>>>Bu kitabı indir
Cahillikler Kitabı -2 Hayvanlar Alemi>>>>>>>>>>>>Bu Kitabı indir
Cahillikler Kitabı -3 Sağlık>>>>>>>>>>>>>>Bu Kitabı indir

Facebook Twitthis Furl

Google'un bilinmeyen yönleri 6

Google’ın yeni sürprizi yine görenleri şaşırtıyor. Google şimdi de ‘Let it snow’ (kar yağdır) yazanların ekranına karlar yağdırıyor. Karlar biriktikçe ekran tamamen buzlanıyor ve görünmez oluyor. Ekranı Mouse ile yavaş yavaş ya da ‘defrost’ tuşu ile tamamen temizleyebilirsiniz.

Google’ın bu uygulaması akıllara yılbaşı kutlamasını getirse de Google Musevilerin bayramını da ihmal etmemiş; “Hanukkah” yazan kullanıcılar için de bir sürpriz hazırlamış.

Bir çoğumuzun bildiği gibi Google daha önce de böyle arama sorgusu sürprizleri yaparak bizi eğlendirmişti. Gelin bir hatırlatma yapalım:

1-) Do A Barrel Roll: Arama yaparken bir savaş uçağında gibi hissetmek ister misiniz? “do a barrel roll” yazdığınızda arama sayfasının döndüğünü göreceksiniz

2-) En yalnız sayı hanigisi: Google’a zor sorular sormaktan çekinmeyin. mesela “What is the loneliest number” (en yalnız sayı hangisi) yazdığınız zaman Google’ın hesap makinesi, size “1″ cevabını verecek.

3-) Askew: Google’da “Askew” yada “tilt” aramalarını yaptığınız zaman, sayfanın biraz yana yattığını fark edeceksiniz.

4-) Google gravity: “Google gravity” yazın ve “Kendimi şanslı hissediyorum” düğmesine basın.Sayfadaki tüm öğelerin yerçekimine kapılıp düştüğünü göreceksiniz. İsterseniz fareniz yoluyla bu yığınla oynayabilirsiniz.

5-) Recursion: “Kendini sonsuz olarak tekrar etme” anlamında olan bu sözcüğü arattığınızda, Google size aynı aramayı yapmanızı öneriyor.

6-) Chuck Norris nerede: “Where is Chuck Norris?” yazarak aramasını yaptığınız zaman sizi www.nochucknorris.com sitesine yönlendirerek “Google Chuck Norris’i aramayacak, çünkü siz Chuck Norris’i bulamazsınız, o sizi bulur.” mesajıyla karşılaşışıyorsunuz.

7- ) Ve Son Olarak Google’nin servislerinden birisi olan Youtube‘de video izlerken ileri – geri – üst -alt tuşlarına hızlıca basarak yılan oyunu oynayabilmek mümkün...

Facebook Twitthis Furl

Simit ve Susamın Faydaları

Hepimizde biliyoruz ki simiti sevmeyen insan çok azdır. Sabah evden kahvaltı yapmadan çıktığımızda hemen birşeyler atıştırmak istediğimizde aklımıza ilk simit gelir. Sokaktaki satıcılardan tutun da en lüks pastenelere kadar satılan, bir bardak çayla beraber afiyetle yediğimiz simitin ne gibi faydalarının olabileceğini düşünmüşmüydünüz? Simiti simit yapan olduğu gibi yediğimizde fayda sağlayan da üzerindeki o lezzetli susam tanecikleridir… İşte simit susamının faydaları:

*‘Sesamum indicum‘ bitkisinin olgun tohumlarından, presleme yoluyla elde edilen sabit bir yağ olan susam yağı vitamin mineral antioksidanlar ve lesitin bakımından zengin bir besindir.

* Susamda, sesamol, sesamin ve sesamolin adında antioksidan bileşikler yeralır.

* Bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır.

* İçindeki demir ve vitaminler nedeniyle kansızlıkta doğal bir destektir.

* Japonyada yapılmış araştırmalar susam yağının bağırsak kanserine karşı koruyucu olabileceğini göstermiştir.

* Susam yağında beyin ve sinir hücreleri için yararlı olan lesitin bulunur.

* Susam tohumu kalbi sağlığı için yararlı E vitamini de içerir.

* Kolesterolün ve yüksek tansiyonun düşürülmesinde yardımcıdır. Susam yağından elde edilen susaminin kolesterolü kontol altında tutmakta yardımcı olabileceği belirtiliyor.

* Güneşten koruyucu yağ olarak kullanılabilir. Güneş ışığındaki UVA ve UVB‘den büyük ölçüde koruma sağlayıcı etkisi vardır.

* Eklem sorunlarında ağrının azaltılmasına yardım etmesi susam yağı yararları arasındadır.

* Yara ve yanık gibi durumlarda dışardan uygulanır.

* Romatizma ağrılarının giderilmesinde kullanılır.

* Yorgunluğa karşı enerji verir.

* Cilt sorunları ve mantar enfeksiyonlarına karşı faydalıdır.

* Cilt sağlığı için önemlidir. Cildin yaşlanmasını engellemeye yardım eder.

* Saç diplerine ve tırnaklara sürülür.

* Saçları besler ve canlılık kazandırır. Saça ve cilde masaj biçiminde uygulanır.

* Vitamin ve kalsiyum eksikliği sebebiyle sorunlu hale gelmiş tırnaklar için yararlıdır.

* Masaj yağı olarak aromaterapide önemli yer taşır. Susam yağı Ayurvedik tedavide de sıkça kullanılır.

* İçindeki doğal lesitin antioksidanların ve de yağa eklenmiş olan diğer maddelerin ciltten kolay bir şekilde derinlemesine emilimini sağlar.

* Dahilen müshil olarak kullanılır.

* Mayonez, soslar ve zeytinyağlı yemeklere ve salatalara lezzet vermek amacıyla da kullanılır.

Facebook Twitthis Furl