Dünyaya yön veren cümleler


Helga Hesse'nin yazdığı, Doğan Kitap'tan çıkan 80 Cümlede Dünya Tarihi adlı kitap 80 özlü sözle, okuyucusunu dünya tarihi içinde bir yolculuğa çıkarıyor. MÖ yaşayan Miletoslu Tales'in "Kendini tanı,"sıyla başlayan kitap, George W. Bush'un "Şer ekseni," sözüyle bitiyor ve 2 bin 600 yıllık bir yolculuğun kapılarını aralıyor. Kitapta yer alan her söz, ilginç tarihsel öykülere dayanıyor ve her biri
kendine ait zamanın ve mekânın koşullarıyla ilgili ilginç bilgiler içeriyor.

Kendini tanı (Miletoslu Tales, MÖ 625-547):

Felsefenin başlangıcı olarak kabul edilen bu söz, tanrılara olan güvenden vazgeçiş; dünyanın başlangıcı, işleyişi ve nedenselliğine ilişkin soruların da başlangıcıdır. Bilgilerinin çoğunu, suyun kutsal sayıldığı Mısır ve Mezopotamya'da edinen Tales'e göre yaşam, suyla başlıyordu.

Tanrı zar atmaz (Albert Einstein, 1879-1955):

Tesadüflerin sadece bilgi ve idrak eksikliğine dayalı olduğunu savunan bilim adamına göre, görünen belirsizliğin ardında kesinlikle yasalara bağlı, bilimin henüz keşfedemediği bir düzen vardı.

Böl ve yönet (XI. Louis, 1423-1483):

İnsanların birbiri üzerinde iktidar kurmaya başladıklarından beri bu düşünce, cezbedici bir yöntem olarak karşımıza çıkar.

Amaca giden her yol mubahtır (Machiavelli, 1469-1527):

En önemli eseri Prens'te hükümdarın iktidarı nasıl elde edeceği konusunda fikirler üreten Machiavelli'ye göre siyasette başarı kazanmak için yalandan, ihanetten ve entrikadan kaçınmamak gerekir.

Düşünüyorum, öyleyse varım (Descartes, 1596-1650):

Modern insanlar için neredeyse sıradan olan bu cümle, insanların yaşama ve dünyaya bakışlarının değişmesini sağladı.
Bu sözle benimsediği bilimsel yöntemi ve kendi bilgi edinme şekli olan kuşkuyu anlatan filozof, tüm bilim dalları için geçerli olan tek kuralın şüphe olduğu kanısındaydı.

İnsan insanın kurdudur (Thomas Hobbes, 1588-1679):

Hobbes, Leviathan adlı eserinde insanın, diğer canlılardan farklı olarak davranışlarında özgür olsa da, yaşama içgüdüsünün esiri olduğunu söyler. Ve ona göre insan, kendi ırkından olanlardan daha iyi ve başarılı olmak için bir vahşi hayvan gibi davranır, bu yüzden insanların davranışlarına yön evren ne din ne de devlettir, sadece ve sadece kendi ihtiraslarıdır.

İnsan özgür doğar ama her yerde zincire vurulmuş olarak yaşar (Jean-Jacques Rousseau, 1712-1788):

Rousseau, modern insan için belirli bir devlet gücünün vazgeçilmez olduğunu, ancak bu gücün insanların doğal özgürlüğüyle uyum içerisinde olması gerektiğini, buradan yola çıkarak devletin ancak herkesin onayıyla kurulabileceğini belirtir.

Vakit nakittir (Benjamin Franklin, 1706-1790):

Franklin'e göre para kazanmak yerine boşa geçen zaman kaybedilmiş paradır. O, zamanın bir servet olduğu ve dikkatli harcanması gerektiğine inanıyordu.

Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir (Sokrates, MÖ 470-399):

Bu sözle her tür bilgi arayışının hiçbir şey bilmediğinin kabulüyle başladığını anlatan Sokrates'in amacı, bilgisizliği ve bilgi olduğu düşünülen şeyi ortaya çıkararak, bireyi mantıklı yaklaşımlar aracılığıyla doğru davranışa sevk etmekti.

Benim bir düşüm var (Martin Luther King, 1929-1968):

Cümle şöyle devam ediyordu: "Günün birinde dört küçük çocuğum tenlerinin renklerine göre değil, karakterlerine göre yargılanacakları bir ulusta yaşayacaklar."

Bütün ülkelerin işçileri birleşin (Karl Marx, 1818-1883):

Marx bu sözünü şöyle açıkladı: "Hakim sınıflar bir komünist devrim karşısında titremelidir. Proletaryanın bu devrimde zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok. Ancak kazanabileceği bir dünya var."

Gölge etme başka ihsan istemez (Sinopli Diogenes, MÖ 404-323):

Diogenes'e göre kişi maddi anlamda her şeyden vazgeçtiğinde ve özü itibarıyla doğayla uyum içinde yaşamaya başladığında mutluluğa erişirdi.

Facebook Twitthis Furl

Soğan doğrarken niçin gözümüz yaşarır?


Soğanın anavatanının Güneydoğu Asya olduğu sanılıyor.

Günümüzde ise dünyanın her yerinde, özellikle sıcak iklim kuşaklarında yetiştirilmekte ve tüketilmektedir.

Soğanın tarihi o kadar eskiye gitmektedir ki, kayıtlı tarihten de önce Çin, Hindistan ve Ortadoğu'da yiyecek olarak kullanıldığı tahmin ediliyor.

Soğan besleyici bir gıda olmasının yanı sıra müthiş bir aro-matik özelliğe de sahiptir.
Bu aromada içindeki kükürtlü maddelerin büyük etkisi vardır, ancak aroma tek başına kükürtlü maddelerden kaynaklanmamaktadır.
Soğan ve sarımsakta sülfür ihtiva eden amino asitlerin türevleri de vardır.
Bir soğanı kestiğinizde bunlardan 'SI propenylcysteine-sulphoxide' adı verilen kısım çözülür ve gözlerimizi tahriş eden 'proponal-S oxit' adlı kısmı ortaya çıkar.
Kimya ilminin karışık kelimeleri aklımızı karıştırmadan esasa geçersek, bu maddenin gözümüze değmesi ile bir çeşit hidroliz olur ve içinde eser miktarda bulunan sülfrik asit gözümüzü yakar ve yaşarmasına neden olur.
Bu bileşimler çok dengeli değillerdir.
Örneğin çok düşük bir ısı işlemi sonucunda dahi tamamen yok olurlar.
Bu nedenle de pişmiş soğanda hiç bulunmazlar ve göz yaşartamazlar.
Soğan doğrarken gözlerinizin yaşarmaması için önerilen birçok önlem vardır.
Önce en ciddisini söyleyelim.
Bazı aşçılar soğanı kesmeden önce ıslatmayı, keserken de ıslak tutmayı veya soğanı çeşmeden akan suyun altında kesmeyi öneriyorlar.
Bir başka görüş ise soğan doğrarken ağızdan nefes almayı tavsiye ediyor.
Bu görüşe göre gaz nefesimizle birlikte burnumuza girip gözümüze yaklaşmak yerine doğrudan ciğerlerimize girer ve çıkarmış.
Bunu sağlamak için de dişlerimizin arasına bir metal kaşık koymak yeterliymiş.
Soğan doğrarken gözlerin yaşlanmasını önlemek için, dudaklar arasında bir limon dilimi, dişler arasında bir kesme şeker veya dörtte bir dilim ekmek bulundurmayı önerenler de var.
Böylece ağzımıza alacağımız bu gibi şeylerin, aldığımız nefesteki sülfür gazını emdiğini iddia ediyorlar.
Diğer görüşler ise, soğanın doğranılmasına tepesinden başlanılması ve cücüğünün en sona bırakılması veya soğanın doğramadan önce yarım saat buzdolabında tutulması şeklinde.
Soğan doğrarken deniz gözlüğü veya kontakt lens takılmasının faydalı olacağını ileri sürenler de var.
Bu kadar çok önlem seçeneğinin içinde, siz bir tanesini bile uygulamıyorsanız, yapacak bir şey yok, soğanı ağlaya ağlaya doğramaya devam edeceksiniz.

Facebook Twitthis Furl

Neden kadınlar erkeklerden daha çok ağlar, neden korku filmleri bu kadar korkunçtur?...


Neden kadınlar erkeklerden daha çok ağlar, neden korku filmleri bu kadar korkunçtur ve neden ağrı gerçekten de aklımıza saplanıp kalır? Tüm bunların cevabı bir kitapta bir araya geldi ve beynimizde neler olduğunu ortaya koymak için misyonunu üstlendi.

Rita Carter tarafından kaleme alınan ‘The Brain Book’ (Beyin Kitabı) insan beynini masaya yatırarak açıklanması zor sorulara cevap arıyor.

Kadınlar duygusal anlamda erkeklere göre neden daha hassas? Kalp krizi sırasında neden insanın kolu ağrır ya da bazı insanlar neden paranormal güçlere sahiptir? Bunların cevabı, beyin üzerine yazılan bir kitapta saklı.

Rita Carter tarafından kaleme alınan ‘The Brain Book’ (Beyin Kitabı) insan beynini masaya yatırarak açıklanması zor sorulara cevap arıyor.

Yetişkin insan beyninde 100 milyardan fazla sinir hücresi olduğunu ve bunların karmaşık süreçler yarattığını söyleyen kitap, beyinde acıyı hisseden bölgenin büyüklüğü ve barındırdığı sinir hücresi kişiden kişiye değiştiği için, kişilerin acı eşikleri de farklı olduğunu söylüyor.

Kalp krizi öncesi kolda uyuşma ve acı duyma da beyin tarafından kişiye bir uyarı göndermek amacıyla yapılıyor.


NEDEN KORKU FİLMLERİNDEN KORKARIZ?

Vücudun kendini koruma hissi, korku filmi izlerken korkmanın en büyük nedeni aslında. Görülen korkunç durum bir tehdit olarak algılanıyor ve suratın şekli de buna göre bir hal alıyor. İnsan, tehlikeyi daha iyi görebilmek için gözlerini 'faltaşı' gibi açıyor, tehlikeye hazır olabilmek için refleksler hazır hale geliyor.

KADINLAR NEDEN DAHA DUYGUSAL?

Kadın beyninin duyguları, konuşma ve sanat yeteneğini kontrol eden sağ bölümü erkeklere göre daha iyi çalışıyor. Bu kadınları daha fazla empati sahibi, duygusal ve daha iyi konuşmacı yapıyor. Erkeklerin daha az konuşmasının ve duygularını konuşarak ifade ederken zorlanmasının sebebi bu.

ASLA HİÇBİR ŞEYİ UNUTAMAZSINIZ

Anılar ve yaşanılanlar insan beyninin içine hükmeder. Bunlardan biri unutulsa bile, diğerleri hep kalır. Ancak şiddetli bir çarpma ve büyük bir yaralanma sonucunda hafızayı yitirmek mümkün.

"BU BANA DAHA ÖNCE DE OLMUŞTU"

Dejavu, benzer hissi ya da olayı tekrar yaşamak anlamına gelir. Yaşanılanlar sanki daha önce de yaşanmış gibidir. Carter’a göre, ‘deja vu’ da beynin bir oyunu. Buna göre beyin daha önce yaşanan bir olaydan küçük bir parça da bulsa o olayı hatırlayıp, aynısı olduğu yanılgısını hissettiriyor.

Rita Carter’ın kitabı Amerika’da şu sıralar çok satanlar arasında yer alıyor.

Facebook Twitthis Furl

Yoğurt deyip geçmeyin


Yoğurtun zararlı bakterilerin üremesini durdurarak bağırsakların düzenli olarak çalışmasını sağlamasının yanında diğer faydalarını biliyor musunuz?

Sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasına etkisi bulunmaktadır, mide rahatsızlıklarını önler. Şeker hastaları için yararlı bir besindir, kan şekerini düzenleyici etkisi bulunmaktadır. Kaymağı alınmış ve mutlaka ekşimemiş yoğurt tercih edilmelidir.

Bağırsak düzensizliklerinin giderilmesine, özellikle çocuk ve yetişkinlerde karşılaşılan ishallerin tedavisine yardımcı olur. Bağırsaklarda bulunan tehlikeli ve zararlı mikropların çoğalmalarına ve hatta yaşamalarına engel olur. Kanser riskini azaltır, özellikle kolon kanserine karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır.Vücuttaki kolesterol miktarının azalmasına yardımcı olur, LDL kolesterolü azaltır. Kandaki asit baz dengesini sağlıklı hale getirir.
Süt ve süt ürünlerini tükettikten sonra laktoz intolerans nedeniyle bağırsaklarda gaz problemi yaşayan kişilerde laktozun parçalanması nedeniyle gaz oluşumunu azaltır. Bağırsakları temizlediği, zararlı bakterileri önleyerek ishal oluşumunu engellediği için gıda zehirlenmelerine karşı koruyucudur.

Bağırsaklarda B vitaminlerinin bolca üretilmesini sağlar. Rahatlatıcı etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle iyi ve rahat bir uyku için idealdir. Kalsiyumun daha fazla emilmesini ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesini sağlamaktadır. Antibiyotik kullananlar, ilacın etkisiyle zarar görebilecek yararlı bakterilerin korunması amacıyla yoğurt yemelidirler.
Midesi çok duyarlı olanlar ile oniki parmak bağırsağı ülseri olanlara dokunabilir. Bu durumda dikkatli tüketilmelidir.

"Nefes kokusunu gideriyor"

Japonya'da yapılan ve sonuçları İngiltere'de yayımlanan araştırmaların, şekersiz yoğurdun nefes kokusunu giderdiği, diş taşı ve diş eti iltihaplarını doğal yollardan önlediği:
"Araştırma kapsamında 6 hafta boyunca günde bir porsiyon yoğurt yiyenlerin yüzde 80'inde nefes kokusuna yol açan hidrojen sülfit düzeyinin düştüğü belirlenmiştir."

Facebook Twitthis Furl