1 bardak kola 1 saatte vücutta neler yapıyor?
Bir bardak kolanın bir saatte vücudunuza yaptığı zarara inanamayacaksınız. İşte felakete götüren kısır döngü..
Kola neden şişmanlatır? İlk 10 ve ilk 40 dakikada bakın kola vücutta kan şekerini nasıl etkiliyor?
İç ve Kalp Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, bir bardak kolanın 60 dakikada vücuda verdiği zararları anlattı. İşte felakete götüren kısır döngü
Prof. Dr. Karatay, ’kola içince vücudunuzda neler olduğunun farkında mısınız?’ diyerek aşağıdaki açıklamayı yaptı:
1. İlk 10 dakikada: Kanınıza hemen 10 çay kaşığı kadar şeker girer. Bu normal günlük dozun 100 katı kadardır. Bulantınızın olmamasının nedeni içinde bulunan ’fosforik asiddir’.
2. İlk 20 dakikada: Kan şekeriniz aşırı şekilde yükselir. Bunun sonucu pankreasınızda aşırı derecede insülin salgılanır ve kan şekerinin fazlası karaciğerde yağ olarak depolanmaya başlar.
3. 40 dakika içinde: Kafeinin tamamı dolaşıma girmiş olur. Kan basıncı yükselir, karaciğerden daha fazla şeker yapılarak kana geçer ve kan şekeri tekrar yükselir.
4. 45 dakika içinde: Beyinde dopamin yapımı artar, mutluluk hissi başlar (eroinin etkisine benzer bir etki meydana gelir.)
5. 60 dakika içinde: Ani açlık hissi oluşur.
6. Tekrar kolaya ve tatlılara saldırısınız.
7. Bu kısır döngü devam ettiği süre karaciğer ve göbek yağlanması artar, vücudun tüm hücrelerinde LEPTİN ve İNSÜLİN DİRENCİ gelişir.
8. Şişmanlık hastalığını başlatmıştır ve bütün dejeneratif hastalıkların nedenidir.
Hala kola içmek istiyor musunuz?
Suda uzun süre kaldığında parmakların buruşma nedeni
Suda uzun süre kaldığında parmakların buruşma nedeninin derinin süngerimsi özelliğinden değil, ıslak nesneleri daha iyi kavrayabilmek için olduğu belirlendi.
İngiltere'deki Newcastle Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırması buruşmuş parmakların ıslak durumlarda daha iyi kavrama sağladığını gösterdi.
Araştırmacılardan Tom Smulders, bunun, ''araçların daha iyi yol tutmasını sağlayan lastiklerdeki tırtıklara benzediğini'' vurguladı.
Smulders ve ekibi, gönüllülerden önce elleri kuru olarak farklı boyutlardaki misketleri tutmalarını istedi. Daha sonra bilim adamları gönüllülere bu işlemi ellerini 30 dakika sıcak suda beklettikten sonra yaptırdı.
Katılımcıların parmakları buruşmuşken ıslak misketleri daha çabuk yakaladıkları görüldü.
Smulders, ''Parmakların buruşması akarsuda yiyecek ya da nemli bitkileri toplamak için atalarımıza yardım etmeyi sağlamış olabilir'' ifadesini kullandı.
Biyologlar, daha önce suda uzun süre kalındığında el ve ayakların buruşmasının, suyun deriyi şişirmesinden kaynaklandığını düşünüyordu.
Söz konusu araştırma sayesinde, bu sürecin sinir sistemi tarafından harekete geçtiği ve kan damarlarının büzüşmesinden kaynaklandığı anlaşıldı.
Smulders, sinir sisteminin, bir süre ıslak kaldığını anlamasından sonra parmak uçlarındaki kan damarlarını daha ince hale getirdiğini, parmakların hacminin azaldığını ancak aynı boyutta kaldığı için derinin büzüldüğünü belirtti.
Araştırma, İngiliz ''Biology Letters'' dergisinde yayımlandı.
Kot Pantolon
Kot, İngilizce'deki Denim kelimesinin Türkçe'deki karşılığı olarak kullanılır. Kot sözcüğünün Türkçe'ye yerleşmesinin asıl nedeni ise, bu ismin Türkiye'de blucini üreten ilk kişinin soyadından geliyor olmasıdır.
Kot kelimesi, Türkiye'ye Fransa’da görüp beğendiği blucini Türkiye’de üreten Muhteşem Kot’tan yadigardır. 1940'lı yılların sonlarına işçi ve köylüye giydirebilecek ucuz fakat dayanıklı bir ürün arayışına giren Kot, Fransa'ya yaptığı bir gezide blucinle karşılaşır. Sağlamlığına ve dikim tarzına hayran kalan Muhteşem Kot, bu kumaşı Türkiye'de üretmeye karar verir.
Türkiye'ye döndüğünde orada görüp tanıdığı bu kumaşı üretmeyi başarır ve 1960 yılına gelindiğinde günde 200 adet üretimi yakalamıştır. Bu kumaş o dönemde özellikle köylüler ve işçiler tarafından çok tutulur. 1960 yılında KOT adını markalaştırırlar.
Peki kotun dünyadaki gelişimi... Onda da Türkiye izlerine rastlamak mümkün. Blucinin kumaşı ilk olarak Anadolu’da üretilmiştir. Beyaz ve mavi pamuklu kumaşlar önce Fransa’ya, oradan İspanya’ya ve Amerika’daki kolonilerine gitmiş ve Amerika’nın San Francisco şehrinde blucine dönüşüp tüm dünyaya yayılmıştı.
Terzi Jacob Davis ürettiği pantolonlardaki dikişleri perçinlerle sağlamlaştırır. Kumaşı aldığı toptancısı Levi Strauss'a ortaklık teklif eder ve kıyafet tarihine damgasını vuracak süreç başlar.
18 ay içinde 200 adet satan pantolonlar hem yumuşacık hem ölesiye sağlamdır. Çok geçmeden vaziyete uyanan terzileri gören Davis telaşlanır ve 68 dolarlık patent masrafını ödeyerek patenti alır.
Patenti alınan "işçi tulumu", bakır perçinli modern efsanenin doğumu olur. Üretildiği denim özel mavi kumaş ise 18. Yüzyılda Hindistan, Anadolu ve Fransa’dan geçen bir yolculuk yapar.
1940’larda reklamlarda blucin Vahşi Batı imajıyla özdeşleşmişti. Levi’s’ın 50 yıllık standart bileşenleri. Sol cebin kenarına asılan "Red Tab" etiketi 1936’dan beri var; kırmızı zemin üzerinde büyük , beyaz harflerle LEVI’S yazısı, hakiki pantolonu rakiplerden ayırır.
Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü’nde(1967) "Blucin Pantalonlar" maddesini açıklarken, "çırak oğlan" ve "büroda çalışan kadın" resimlerine yer vermiştir ve şöyle yazmıştır; "Hali vakti yerinde ailelerin garabet düşkünü oğulları ve ayak takımı tercih eder."
Kot kelimesi, Türkiye'ye Fransa’da görüp beğendiği blucini Türkiye’de üreten Muhteşem Kot’tan yadigardır. 1940'lı yılların sonlarına işçi ve köylüye giydirebilecek ucuz fakat dayanıklı bir ürün arayışına giren Kot, Fransa'ya yaptığı bir gezide blucinle karşılaşır. Sağlamlığına ve dikim tarzına hayran kalan Muhteşem Kot, bu kumaşı Türkiye'de üretmeye karar verir.
3 yaşındayken Yugoslavya'dan Türkiye'ye göç edip Edremit'e yerleşen, ilk ve ortaöğrenimden sonra terzi çıraklığına giren Kot, kendini mesleki olarak geliştirmek için dönemin en iyi terzilik okullarından biri sayılan La Deveze Derrox'a gitmişti
Türkiye'ye döndüğünde orada görüp tanıdığı bu kumaşı üretmeyi başarır ve 1960 yılına gelindiğinde günde 200 adet üretimi yakalamıştır. Bu kumaş o dönemde özellikle köylüler ve işçiler tarafından çok tutulur. 1960 yılında KOT adını markalaştırırlar.
Ancak 80'li yıllar yani Özal dönemine gelindiğinde serbest piyasa ekonomisiyle kapılar açılır ve yabancı markaların yerli piyasaya girmesiyle o günlere kadar birinci sırada olan Kot marka blucin artık 2. sınıf olmuştur. Böylece satışları düşen firma 1992 yılında üretimi durdurur ve fabrikayı kiraya verir.
Peki kotun dünyadaki gelişimi... Onda da Türkiye izlerine rastlamak mümkün. Blucinin kumaşı ilk olarak Anadolu’da üretilmiştir. Beyaz ve mavi pamuklu kumaşlar önce Fransa’ya, oradan İspanya’ya ve Amerika’daki kolonilerine gitmiş ve Amerika’nın San Francisco şehrinde blucine dönüşüp tüm dünyaya yayılmıştı.
Terzi Jacob Davis ürettiği pantolonlardaki dikişleri perçinlerle sağlamlaştırır. Kumaşı aldığı toptancısı Levi Strauss'a ortaklık teklif eder ve kıyafet tarihine damgasını vuracak süreç başlar.
18 ay içinde 200 adet satan pantolonlar hem yumuşacık hem ölesiye sağlamdır. Çok geçmeden vaziyete uyanan terzileri gören Davis telaşlanır ve 68 dolarlık patent masrafını ödeyerek patenti alır.
Patenti alınan "işçi tulumu", bakır perçinli modern efsanenin doğumu olur. Üretildiği denim özel mavi kumaş ise 18. Yüzyılda Hindistan, Anadolu ve Fransa’dan geçen bir yolculuk yapar.
1940’larda reklamlarda blucin Vahşi Batı imajıyla özdeşleşmişti. Levi’s’ın 50 yıllık standart bileşenleri. Sol cebin kenarına asılan "Red Tab" etiketi 1936’dan beri var; kırmızı zemin üzerinde büyük , beyaz harflerle LEVI’S yazısı, hakiki pantolonu rakiplerden ayırır.
Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü’nde(1967) "Blucin Pantalonlar" maddesini açıklarken, "çırak oğlan" ve "büroda çalışan kadın" resimlerine yer vermiştir ve şöyle yazmıştır; "Hali vakti yerinde ailelerin garabet düşkünü oğulları ve ayak takımı tercih eder."
SİVRİSİNEKLER İNSANI NEDEN SOKAR?
Dünyada yaklaşık üç bin sivrisinek türü olduğu bilinmektedir. Bunların çoğu insana saldırmaz. Zaten aksi olsaydı dünyanın her yerinde bulunabilen bu yaratıklar ormanda, dağda, insan bulunmayan yerlerde yaşamlarını idame ettiremezlerdi. İnsanların kanlarını emerek yaşayan sivrisinek türlerinin yalnız dişileri kan emer. Dişiler de insanların kanlarını kendi yumurtalarını üretebilmek için protein sağlayabilmek amacıyla emerler. Birçok cinste dişi sivrisinekler en azından ilk yumurtalarını kana ihtiyaç duymadan üretebilirler, fakat sonraki yumurtaları için kana ihtiyaçları vardır. Bulabildikleri her canlının kanını emerler, hatta deniz yüzeyine gelen balıklar bile ellerinden kurtulamaz. Erkekler çiçek özleri ile beslenirler. Yumurta üretme gibi bir dertleri olmadığından insanları sokmazlar. Dişi sivrisinekler avlarının yerlerini duyargaları ve üç çift bacaklarındaki alıcılarla bulurlar. Alıcılar ile nem, ter ve ısı özelliklerini saptarlar. Sivrisineğin duyargaları bir santigradın binde biri kadar sıcaklık değişimlerini algılayabilecek kadar hassastır.
Dişi sivrisinekler insanın nefes verirken çıkardığı karbondioksit bulutu içinde, ileri geri hareketler yaparak bu bilgileri değerlendirirler, avın yararlı olacağına karar verirlerse eyleme geçerler. Bazılarının ’sivrisinek bana dokunmaz’ demelerinin esas nedeni ter ve nefes kokularının, sivrisinek için cazip ve özendirici olmamasıdır. Sivrisinek sanıldığı gibi içi delik ve sivri uçlu bir boruyu deriye sokarak kanı emmez. Sivrisinekte ağzın altındaki kesede iki tüp, iki de neşter olarak kullandığı testere ağızlı bıçak vardır. Önce bıçaklarla deride delik açar, sonra tüplerden biri ile tükürüklerini bu deliğin içine akıtır. Bu tükürük insan kanının pıhtılaşmasını önler, böylece ikinci tüpü sokarak, sıvı kanı size fark ettirmeden kolayca emer. Eğer bir dakika içinde hala fark etmediyseniz, deposu kanınızla dolu olarak, kafayı bulmuş şekilde derinizden ayrılır. Sivrisinekleri tahrik eden şey nefesinizdeki karbondioksit oranı ile derinizdeki ısı ve nem oranı olduğundan, özellikle geceleri sivrisinek hücumlarını geçiştirebilmek için, çok sık nefes alışverişi gerektirecek fiziksel hareketler yapmamanız, teninizi serin ve kuru tutmanız gerektiğini unutmayın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)