Deniz Canlıları Hakkında Bunları Biliyor Musunuz?
• Denizlerdeki yaşamın karalarda olduğu gibi büyük oranda bitkilere bağlı olduğunu,
• Denizlerdeki başlıca besin kaynağının "bitkisel plankton" denilen mikroskobik bitkiler olduğunu ve bunların fotosentez yaparak oksijen ürettiklerini,
• Erkek balinaların 24 m derinliğe dalarak şarkılarını yüksek sesle yarım saat ya da daha uzun süre söylediklerini,
• Denizlerde bilinen 20.000 tür balık olduğunu, yalnızca 22 türün ticari olarak avlandığını,
• Akdeniz foklarının günümüzde dünyada sadece Yunanistan, Türkiye, Fas, Moritanya ve
. Madeira Adaları'nda yaşadıklarını ve toplam sayılarının 450-550 kadar olduğunu,
• Deniz çayırları denilen deniz bitkilerinin denizlerde oksijen üretmekle kalmayıp, kökleri ile
de erozyonu önlediğini ve birçok deniz canlısı için korunak görevi gördüğünü biliyor musunuz?
Deniz Kirliliği Hakkında Bunları Biliyor Musunuz?
• Ülkemizde, günde yaklaşık 65.000 ton çöp üretilmekte olduğunu,
• Kirlenme nedeniyle, deniz ortamının insanlığın gelecekteki besin deposu olma özelliğini hızla kaybettiğini; kirliliğin besin zinciri boyunca devam ettiğini ve insan dahil bütün canlılara zarar vermekte olduğunu,
• Atmosferdeki karbondioksit oranının yükselmesine paralel olarak dünya okyanuslarında asit miktarının da giderek arttığını, bunun da deniz canlılarının yaşamını tehlikeye attığını,
• Gemilerden denize dökülen çöplerin denizlerde büyük bir kirlenme yarattığını,
• Dünyada her yıl yaklaşık 4 milyon ton petrol ürününün denizlere döküldüğünü, denize yayılan petrol tabakasının ise Güneş'ten gelen ışığı kestiği için canlıların fotosentez yapmasını engellediğini ve böylece denizdeki besin zincirinin bozulmasına sebep olduğunu,
• Denize sızan petrolü dağıtmak için petrol tabakası üzerine deterjan atıldığını, bazen deterjanın deniz yaşamına petrolden daha çok zarar verdiğini,
• Karalarda kullanılan kimyasal ilaçların rüzgâr ve yağmurla denizlere taşındığını, deniz canlıları aracılığıyla insanlara geçerek kansere yol açtığını,
• Arıtılmadan denizlere verilen kanalizasyon sularının denizlerde oksijen azalmasına ve bu sularda yaşamın sona ermesine neden olduğunu,
• Yılda ortalama 40.000 geminin Türk boğazlarından geçtiğini, deniz trafiğinin yoğunlaşması sonucu Marmara Denizi'nde kirliliğin arttığını,
• Kıyılara yapılan konutların kıyıların şeklini değiştirdiğini,
• İnşaatlar için deniz kıyılarından kum alınmasının kumun içinde ve üzerinde yaşayan canlıların yaşamlarını yok ettiğini,
• Karadeniz'de kirlilik ve aşırı avlanma nedeniyle hamsi miktarının hızla azaldığını biliyor musunuz?
Beslenmede doğru bilinen yanlışlar
Birçok insan, sağlıklı yaşamak için yemek seçimlerine özen gösterir. Çocuklar için seçilen yemeklerin protein ve mineral açısından zengin olmasına dikkat edilir. Bu titiz davranışlar içinde doğru bildiğimiz yanlışları yapmaktan da geri kalmayız.
Hastalandıklarında çeşit çeşit karışımlar hazırlanır ki çabuk ayağa kalkabilsinler. Aynı şekilde eşler birbirine, öğrenciler ev arkadaşlarına hastalandıklarında iyi bakabilmek için ellinden geleni yapar. Ancak sağlıklı olduğunu düşünerek tükettiğimiz yiyecek ve içecekler bazen yanlış beslenmemize neden olabiliyor. Üstelik doğru bildiğimiz bu yanlışlar yalnız hastalık durumlarında yapılmıyor. Günlük hayatta sıklıkla yediğimiz gıdalarla ilgili yapılan birçok hata var. Et yemeklerinin yanında ayran içmek, yemek arasında su içmemek, balı sıcak su veya sütle karıştırmak bunlardan yalnızca birkaçı. Bu yanlışların neler olduğunu öğrenmek isterseniz uzman diyetisyenler Turgay Köse, Dilara Koçak ve bilim doktoru Haluk Saçaklı'nın tavsiyelerini okuyun.
Balık yanında yoğurt yememek: Bilinenin aksine balık tazeyse yoğurtla birlikte yenilmesinde sakınca yok. Zehirlenmenin sebebi yoğurt değil, balığın içinde bulunan 'histamin' proteini. Bu madde yoğurtta da olduğundan, birlikte yenildiğinde vücuttaki 'histamin' miktarı artabiliyor ve alerjik durumu olan kişilerde kızarıklığa ya da kaşıntıya neden olabiliyor. Balığınızın tazeliğine güveniyorsanız, yoğurtla birlikte tüketmenizin hiçbir sakıncası yok.
Pekmeze yoğurt veya süt eklemek: Genellikle anneler faydalı olduğunu düşündüğü için çocuklarına yedirdikleri pekmeze yoğurt veya süt katar ya da tam tersi süte pekmez ekler. Hâlbuki sütün içinde bulunan kalsiyum, pekmezde bulunan demirin emilimini azaltıyor. Demir, C vitamini ile birlikte tüketildiğinde emilim artıyor ve C vitamini demirin vücutta daha iyi kullanılmasını sağlıyor. Bu sebeple pekmez, süt yerine portakal suyu ile karıştırılırsa çok daha faydalı olacaktır.
Et yemekleri yanında ayran içmek: Et yemeklerinin yanında ayran içmek vazgeçilmez geleneklerimizdendir. Fakat yukarıda anlattığımız nedenden dolayı et ve ayranı ya da yoğurdu bir arada tüketmemek gerekiyor. Etteki demirin emilimini, ayrandaki kalsiyum azaltıyor. Eğer et yemeklerini de C vitamini ile birlikte yerseniz emilim artacaktır. Mesela et yemeğinin yanına, içinde maydanoz ve biber olan bol limonlu bir salata hazırlayabilirsiniz. Böylece C vitamini açısından zengin olan maydanoz, biber ve limon sayesinde etteki demirden maksimum fayda sağlarsınız.
Ispanağı yoğurtla birlikte yemek: Ispanakta da demir vitamini olduğundan yoğurtla yememeniz gerekenlerden. Sadece ıspanağı değil, içinde demir olan yiyecekleri kalsiyumla tüketmeyin.
Yemek yanında su içmemek: Birçoğumuz yemek yerken su içmenin kilo aldıracağını düşünürüz. Ne kadar susasak da su içmeyi yemekten 1-2 saat sonrasına saklarız veya yemeğe başlamadan içeriz. Kulaktan dolma bu inancın tersine yemek sırasında su içmek kilo aldırmaz, tam tersi iştahı yatıştırmaya yardımcı olur. Yalnızca sindirim sorunu olanlar yemek sırasında su içmemeli.
Aç karnına limonlu, sirkeli su veya greyfurt suyu içmek: Kilo problemi olan birçok insan, aç karnına sirkeli, limonlu su veya greyfurt suyu içmenin zayıflatacağını düşünür. Suya eklenen limon veya greyfurt, C vitamini içeriği dolayısıyla, güne başlarken kendini iyi hissetmenizi sağlayabilir. Ancak bu uygulamanın ne yazık ki zayıflatıcı hiçbir etkisi yok. Hatta sindirim sisteminizde rahatsızlık varsa sirkenin zararlı etkileri de olabilir.
Zeytinyağı, katı yağlar gibi kilo aldırmaz: Zeytinyağı kalp ve damar sağlığı için faydalı olsa da kilo yapma bakımından diğer yağlardan farksız. Zeytinyağı da olsa margarin de olsa bütün yağların 1 gramı 9 kalori enerji veriyor. Yani zeytinyağı da gereğinden fazla tüketildiğinde kilo yapıyor.
Balı sıcak sütle karıştırmak:Kendimizi biraz kötü hissettiğimizde, grip olacağımızı düşündüğümüzde hemen aklımıza gelir sıcak suya bal ve limon karıştırıp içmek. Sıcak sıcak içmeye önem verdiğimiz bu karışımın boğazlarımıza iyi geleceğini düşünürüz. Sıklıkla yaptığımız bu yanlış, aslında baldaki protein, mineral ve enzimlerin kaybedilmesine neden oluyor. 43 derecenin üzerinde ısıya maruz kalan bal, tüm besin değerini yitiriyor ve sıcak suyun, sütün ya da çayın içinde yalnızca tatlandırıcı işlevi görüyor. Bu nedenle balı ılık su, süt veya meyve suyu ile tüketmeye özen gösterin.
Kolesterolü artırır diye yumurta yememek: Yumurta anne sütünden sonra en kaliteli protein kaynağı olarak kabul edilir. Bu sebeple hiçbir sağlık problemi olmayanlar günde 1 yumurtayı rahatlıkla yiyebilir. Kolesterol, şeker veya tansiyon gibi problemi olanların haftada 2 yumurta tüketmesi daha uygu. Yumurtayı haşlama olarak yiyebileceğiniz gibi menemen, omlet, çılbır şeklinde 1 tatlı kaşığı yağ ile tüketebilirsiniz.
Kepek ekmek ve light ürünler, kilo aldırmaz:Kepek ekmeğinin kalorisi, beyaz ekmeğe göre biraz daha az olduğundan, kadınlar genellikle kepek ekmek yemeyi tercih ediyor. Ancak kepek ekmek ile beyaz ekmek arasında çok büyük bir kalori farkı yok. 'Nasılsa kalorisi az' diye kepek ekmeğini fazla tüketenler ise zayıflamak yerine kilo alıyor. Aynı şekilde üzerinde light yazan yiyecek ve içeceklerin tüketimlerine de dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü bu ürünlerin içinde şeker olmamasına rağmen yağ, un, tuz gibi lezzet veren öğeler var.
Yemekten hemen sonra meyve yememek:Yemekten sonra meyve yenilmesinin yağlanmaya sebep olacağı düşünülür. İkinci tabak yemek yerine, bir porsiyon meyve (1 elma, 1 portakal, 2 mandalina veya 1 armut ) yemek daha az enerji alımını yani daha az yemeyi sağlar. O nedenle yemek sonrası doygunluk sağlanamıyorsa, aşırıya kaçmayarak meyve yenilebilir. Ancak her besinin aşırı tüketilmesi yağ olarak depolanmasını artırır.
Derimiz neden yaşlanır?
Amerikan Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Dr. Buket Pençe, deri yaşlanması ile ilgili çevresel ve genetik faktörlerin neler olabileceğini belirtiyor.
Vücut yaşlandıkça cildimizin görünüşü ve karakteri değişir. Deri yaşlanması çevresel faktörler, genetik, makyaj, beslenme ve diğer faktörlerden etkilenir. Amerikan Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Dr. Buket Pençe, cilt yaşlanmasında etkili olan güneş ışınları, beslenme alışkanlıkları, derinin dış fiziksel ve kimyasal uyarılara fazla maruz kalması, sigara kullanımı, fazla alkol tüketiminin yaşlanmayı ve beraberinde gelişen yaşlılık belirtilerini artırabildiğini, bu etkilerden kaçınılmasının yaşlanmayı yavaşlatacağını belirtiyor.
En büyük organ olan deri de diğer organlarla birlikte 20 yaşından itibaren yaşlanmaya başlar. Deri yaşlanmasını etkileyen faktörler;
1) Genetik yapı yani ailenin deri yapısı,
2) Hormonlar: Özellikle hipofiz, tiroid, overler ve böbreküstü bezinin hormonları,
3) Güneş ışınları (ultraviyole),
4) Beslenme
5) Sigara ve alkol,
6) Stres,
7) Çevre kirliliğidir.
Deri yaşlanırken deride oluşan değişiklikler ve bunların belirtilerini ise şöyle sıralayabiliriz:
1. Derinin üst tabakası (epidermis) incelir ve kırışıklıklara neden olur, derinin yaralanması kolaylaşır.
2. Epidermisin en üst tabakasının yenilenmesi gecikir ve deri soluk bir renk alır.
3. Derinin onarımı yavaşlar ve küçük yaralar bile geç iyileşmeye başlar.
4. Deriden su kaybı kolaylaştığı için deri kurur ve kaşınır.
5. Deriden giren kimyasal maddelerin atılımı gecikir ve kontakt dermatitler (ekzema) artar. Bunun nedeni ise derinin bariyer fonksiyonunun bozulmasıdır.
6. Derinin yaşlanmasıyla renk yapan hücreleri (melanosit) azalır ve koyu renk benler azalır.
7. Ultraviyoleye karşı koruyuculuğu azalır güneş lekeleri artar.
8. Derinin bağ dokusundaki (elastik ve kollagen lifler) bozukluk nedeniyle deri gevşer ve sarkarken, elastikiyeti azalır, mimik çizgileri oluşur, sertleşir ve pürüzlenir.
9. Seboreik keratozlar (deride kalın, pürtüklü lekeler) artar.
10. Alerjik reaksiyonlara neden olan mast hücreleri azaldığı için erken tip (anında oluşan) ilaç ve besin alerjileri azalır.
11. Eller ve yüzde deri altı yağ dokusu azalırken, uyluklar ve karında artar. Bu da kadınlarda kalça, erkeklerde bel bölgesinin genişlemesine neden olur.
12. Derinin immünolojik (direnç) fonksiyonu bozulduğu için deri kanserleri artar.
13. Ter bezleri azalır ve sıcak çarpması riski artar.
14. Deride kılcal damarların görünümü artar, kendiliğinden oluşan morluklar artar.
15. Derinin ısı regülasyonu bozulur ve yaşlılar daha çok üşür.
16. Yaş ilerledikçe yüzde gözenekler genişler ve siyah noktalar artar.
17. Saçlar incelir, yavaş uzar, dökülür, beyazlaşır. Erkeklerde saç dökülmesi 20’li yaşlarda, kadınlarda ise menapozdan sonra başlar. Yaşla kadınlarda çenede istenmeyen kıllar oluşurken, erkeklerde kaş, burun içi, kulak kılları uzar.
18. Tırnaklar incelir,yavaş uzar,kurur,matlaşır ve kolay kırılırlar.
Bütün bu değişikliklere engel olabilmek için ilk ve en önemli yapılacak şey güneşten korunmaktır. Çünkü ultraviyole ışınları, deride serbest radikal üretimini artırarak ve antioksidan savunma kapasitesini azaltarak foto yaşlanmaya neden olurlar.
İkinci aşamada deri yaşlanmasına engel olmak ve tedavi etmek amacıyla beslenmeye dikkat edilmeli, yaşa göre vitaminler, alfa hidroksi asitler, bitkisel ürünler, biyolojik faktörler, serbest radikal yakalayıcılar, antioksidanlar, bazı hormonlar dıştan veya ağızdan kullanılmalı alkol ve sigara içilmemelidir.
A ) Vitaminlerden kozmetik açıdan en önemlileri:
1.Vitamin A ve deriveleri: Retinoik (tretinoin) asit, betakaroten (provitamin A), retinol en sık kullanılanlardır. Bunların hem ağızdan alınmaları hem de kozmetiklerde kullanılması güneşe ve diğer tüm etkenlere (genetik gibi) bağlı deri yaşlanmasını geriye döndürebilir. Bu etkinin görülebilmesi için retinoik asit içeren kozmetiklerin en az 6 hafta kullanılması gerekir. Ancak deriyi tahriş edici etkisine dikkat edilmeli, geceleri kullanılması tercih edilmelidir.
2.Vitamin E: Kuvvetli bir antioksidandır. Ultraviyole ışınlarından korur. Nemlendiricidir. Kızarıklık ve lekelenmeyi engeller. Topikal kullanıldığında (dıştan) alfa tokoferol olarak kırışıklıkları önler ve kollajen sentezini artırır.
3.Vitamin C: Antioksidan ve leke açıcıdır. Hücrelerde kollajen sentezini düzenler ve ultraviyole ışınlarından korur.
4.Vitamin B: Vitamin B3 (Niasin) derinin su kaybını önler, deriyi nemlendirir ve antioksidandır. Provitamin B5 (Pantenol) ise nemlendiricidir ve saç bakım ürünlerinde %5 oranında kullanılabilmektedir.
B) Alfa Hidroksi Asit (AHA)ler: Meyve asitleri olarak bilinirler. En çok kullanılanlar glikolik asit ve kaltik asittir. %2 oranında nemlendirici etkisi olan glikolik asittir. %2 oranında nemlendirici etkisi olan glikolik asit, %8-12 oranında kollajen sentezini artırır, %70 oranında ise peeling yapar.
C) Bitkisel Ürünler: Flavonoidler (genistein vb.) ginkgo biloba ekstresi, soya fasulyesi, mercimek ve kırmızı şarapta bulunurlar. Serbest radikallerden ileri gelen yaşlanmayı geciktirebilir. Piyasada vitaminlerle birlikte yaşlanma karşıtı preparatlarda (ilaç) bulunur.
D) Polifenoller yeşil çayda bulunurlar. C ve E vitamininden daha kuvvetli serbest radikal tutucudurlar. Saç toniklerinde erkek tipi saç dökülmesine karşı da kullanılırlar.
E) Aloe vera jeli ise ultraviyoleden koruyucu, kızarıklık düzeltici, nemlendirici olarak yaşlanmayı geciktirmek amacıyla kullanılır.
F) Biyolojik Faktörler:
Kallikrein: Domuz pankreasından elde edilir. Yara iyileşmesini hızlandırır ve kırışıklık oluşumuna engel olur.
G)Plasenta Ekstreleri: İnsan veya hayvan kaynaklı olabilir. Hücre yenilenmesini sağlar, derinin esnekliğini artırır.
Üçüncü sırada ise yaşlı deriyi düzeltmek ve daha fazla ilerlemesini engellemek amacıyla uygulanan kimyasal peeling (derinin üst tabakasının soyulması), mikrodermabrazyon, lazer, botulinum toksini, dolgu maddeleri ve estetik plastik cerrahi operasyonları gelmektedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)